Avrupa Basınında Bugün (30 Nisan 2013)
İngiltere Basınıİngiliz basınında bugün Suriye'ye ilişkin haberler ve Hamas'ın Gazzelilere uyguladığı 'sosyal baskı' öne çıkıyor.
Daily Telegraph gazetesinde, Gazze’nin kontrolünü elinde bulunduran Hamas’ın topluma ‘sosyal baskı’ uyguladığına dair bir haber dikkat çekiyor.
Gazeteye konuşan Gazzeliler, saçları jöleli erkeklerin zorla arabaya bindirilip elleri ve kolları bağlandıktan sonra saçlarının Hamas polisi tarafından kazındığını anlatıyor.
İnsan Hakları örgütü El Mezan, Hamas yetkililerinin son bir ay içinde Batı tarzını benimseyen 40 erkeğin saçlarının kazıdıklarını ve İslami değerlere göre giyinmeleri için baskı yaptıklarını söylüyor.
İç çamaşırları görünecek şekilde beli düşük pantolon giyenlerin ve saçlarını jöleyle dikleştiren gençlerin Hamas yetkililerinin hedefinde olduğu belirtiliyor.
Hamaslı yetkililerin zorla bir arabaya sokup ayaklarını bağladıklarını ve saçlarını kazıdıklarını iddia eden 22 yaşındaki İsmail Helu, bacaklarının morardığını ve yaraların bir aydır geçmediğini anlatıyor.
Benzer bir yolla Hamas’ın peşinde düştüğü 33 yaşındaki Raju Hayek de, tekerlekli sandalyedeki babasını sağlık merkezine götürürken Hamas’ın hedefi olmuş.
Elleri kelepçelenen ve üzerindeki tişört zorla çıkarılan Raju, Beni dövüp kafamı kazıdılar. Ağlıyordum. Ama bu kot pantolonum veya saçımla ilgili değildi. Gazze halkının kendilerinden korkmasını istiyorlar diyor.
Hamas’ın basın sözcüsü İhab el Hüseyin ise bu uygulamaya son verdiklerini belirtip savunmasını şu sözlerle yapıyor:
Alışkanlıklarını değiştirmek istiyorsak onları ikna etmeliyiz, zorlamamalıyız. Halkın çoğu bizim felsefemizi destekliyor. Hamas, Gazze’deki ailelerin taleplerini savunuyor. Gençler, eğitim ve meslekleriyle ilgilenmeli, şarkıcıların saç stilleriyle değil. Pop yıldızları iyi bir örnek değildir.
Gazetenin haberinde, Hamas’ın daha önce okullarda ‘haremlik-selamlık’ uygulaması başlattığı, kadın sporcuların maratona katılmalarına engel olduğu ve yine kadınların kamuya açık alanlarda nargile içmelerini ve motosiklete binmelerini yasakladığı hatırlatılıyor.
Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk , bugünkü yazısında Suriye ordusunun denetiminde, Beşar Esad rejimine bağlı binlerce gönüllüden oluşacak özel bir asker birlik kurulacağını yazıyor.
Ulusal Savunma Kuvvetleri adı altında kurulacak yeni birliğin komutanıyla Lazkiye’de görüşen Fisk, üyelerin çoğunun Alevi olacağını belirtiyor.
Esad karşıtlarıyla mücadele edecek ve kurtarılmış bölgelerin kontrolünü elinde bulunduracak birliğin komutanı adını gizlemeyi tercih ediyor.
Suriyeli muhaliflere göre yeni birlik, adı sıkça işkenceler ve ölüm olaylarıyla anılan Şebbiha milis kuvvetlerini güçlendirecek.
Fakat, gazeteye konuşan komutan, Ulusal Savunma Kuvvetinin askeri disiplin içinde hareket edeceğini ve yalnızca muvazzaf orduya destek çıkacağını söylüyor.
Komutanın verdiği bilgilere göre, özel kuvvetler ikiye ayrılacak.
Bir kısmı cephede orduyla omuz omuza mücadele ederken, bir diğer grup da hükümet binalarını korumak için köylerde nefsi müdafaa taktiği izleyecek.
Robert Fisk, ordunun gönüllülerden oluşacak yeni birlik kurma kararını, muvazzaf ordunun zayıflamasına bağlıyor.
Yazar ayrıca, bu kararla beraber uluslararası toplum tarafından eleştirilen rejim yanlısı milis güçlerinin kontrol altına alınmasının hedeflenmiş olabileceği yorumunu yapıyor.
Haber özel birlikler hakkında detaylara da yer veriyor.
Cephede savaşacak Ulusal Savunma Kuvvetleri askerlerine kalaşnikof, silah, hafif füzeler ve Rus yapımı makineli tüfekler temin edilecek ve ayda 100 sterlin yani yaklaşık 150 dolar ödenecek.
Gönüllüler, bir aylık eğitimden sonra özel üniformalarıyla Suriye içindeki kriz bölgelerinde görevlendirilecek.
Özel birlikler cesaretleri ve başarına göre ek ödeme alacaklar.
Gazete konuşan komutan, köylerde kalacak ekiplerin doktorlar, mühendisler, esnaf ve çiftçilerden oluşacağını, onlara herhangi bir ödeme yapılmayacağını söylüyor.
Robert Fisk’in, Özel birliklerin yalnızca Alevilerden mi oluşacağı sorusuna biraz öfkelenen komutan, Lazkiye’de Alevi nüfusunun fazla olduğunu ama Hama, Halep ve diğer bölgelerde de birliklerin görev alacağını belirtiyor.
Yazara göre, Afganistan ve Irak’ta daha önce denenip başarısız olan yeni ordu sistemi rejime yeni askeri düzen getireceği için faydalı olabilir.
Sistemin temelinin aylar öncesinden atıldığını belirten Robert Fisk, geçen sene sivil silahlı grupların Şam yakınlarında Katolik ve Ortodoks Hıristiyanların yaşadığı mahalleleri koruduğunu hatırlatıyor.
Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddiaları ve ABD’nin nasıl bir yol izleyeceği de İngiliz gazetelerinin bugün sayfalarına taşıdığı konular arasında.
Financial Times gazetesi yazarlarından Gideon Richman imzalı bir yorum haberde, ABD Başkanı Barack Obama’nın Ortadoğu stratejisi irdeleniyor.
Yazar, Obama’nın ‘kendi hükmü dışında’ Suriye’deki çatışmaya sürüklendiğini yazıyor.
Suriye’de kimyasal silah kullanıldığının kanıtlanması durumunda doğrudan askeri müdahale ihtimalinin doğacağı yorumunu yapan yazar, Beyaz Saray’ın meseleye temkinli yaklaştığını belirtiyor.
Financial Times’taki makalede, Amerika’nın Suriye’deki çatışmaya doğrudan müdahale etmesinin Obama’nın ilk döneminde oluşturduğu ‘büyük stratejisine’ ters düşeceği yorumu yapılıyor.
Bu stratejiye göre Obama’nın öncelikleri şöyle sıralanıyor:
İlki, Ortadoğu’da yeni bir savaştan kaçınmak. İkincisi Asya’ya yönelmek. Amerikan gücünü, Ortadoğu’nun kanlı sularındaki kaynakları çarçur etmek yerine, dünyanın en dinamik bölgesi ile ilişkilere yoğunlaştırmak ve son olarak, Amerika’nın ülke içi ekonomisi ve sosyal reformlarıyla ülkenin küresel gücünü arttırmak. Obama’nın deyişiyle ulus inşa etmek.
Financial Times yazarı, Ortadoğu’da artan baskılar nedeniyle Obama’nın Çin ve Asya’ya yeterince odaklanamadığı yorumunu yapıyor.
Analizde, Çinlilerin ise Amerika’nın Asya yerine Ortadoğu’yla ilgilenmesinden yana olduğu belirtiliyor.
Yazarın görüşüne başvurduğu Çinli bir akademisyen, Asya’yla yakından ilgilenen Hillary Clinton yerine Dışişleri Bakanlığı’na daha çok Ortadoğu’yla ilgilenen John Kerry’nin gelmesinden de memnuniyet duyduğunu ifade ediyor.
Batı’nın Suriye’ye yönelik tutumunun irdelendiği bir diğer makale de Daily Telegraph gazetesi yazarı Benedict Brogan ’ın kaleminden çıkmış.
Yazar, ABD ve müttefiklerinin Suriye’ye müdahale etme arzusunda olmadıklarını belirtiyor.
Ekonomik sıkıntılar nedeniyle askeri bir müdahalenin maliyetiyle Londra’nın baş edemeyeceğini ifade eden yazar, İngiltere’nin en fazla ‘özel kuvvetlere’ katılabileceğini ancak geçmiş deneyimler göz önünde bulundurulduğunda daha fazlasını yapmayacağını söylüyor.
Libya’nın aksine Suriye’ye denizden müdahalenin kolay olmadığını belirten Daily Telegraph yazarı şu yorumu yapıyor:
Bakanların yapabileceği en iyi şey, mülteci kriziyle mücadele eden ve bölgedeki tek güvenilir güç olan Türkiye’de lobi faaliyetleri yürütülmesi, Katar ve Suudi Arabistan ile uçuşa yasak bölge kurulması konusunda koordinasyonlarının sağlanması.
Daily Telegraph yazarı Benedict Brogan İngiltere’nin Suriye krizindeki rolünü değerlendirdiği yazısını şöyle noktalıyor:
Mali kriz bize ülke içinde yapabileceklerimizin sınırlı olduğunu öğretti. Suriye de bize, ülke dışında hırslarımızın azaldığını hatırlatıyor. Kırmızı çizgiyi nereye çizdiğimiz önemli değil, korkunç bir gerçek var ki o da itiraf etmeye cesaret edemeyeceğimiz seviyeden bile daha güçsüz olduğumuz.
Guardian gazetesinde yer alan bir haberde, Suriye’yi manşetlerinden düşürmeyen Batı medyasının Esad yanlısı bilgisayar korsanlarının hedefi haline geldiğini yazıyor.
Hafta sonu Guardian gazetesinin Twitter hesabına sanal saldırı düzenleyen Suriye Elektronik Ordusunun hedefinde daha önceden de BBC, France 24, Associated Press haber ajansı, El Cezire ve Amerikan NPR radyosu vardı.
Birçok yayın organının Twitter hesaplarına girip Suriye rejimine destek mesajları atan grup iki yıl önce kuruldu.
Grubun sosyal medya hesaplarını kırarak birçok önemli bilgiye ulaşabileceği tahmin ediliyor.
Suriyeli muhalifler bilgisayar korsanı grubunun, Beşar Esad’ın Suriye’den Dubai’deki gizli bir büroya taşınan kuzeyi Rami Makhluf tarafından idare edildiğini öne sürüyor.
Muhaliflerin iddialarına göre, Mahkluf her bir başarılı saldırı için korsanlara 500 ila 1000 dolar arasında değişen bir ücret ödüyor. Ayrıca bedava konaklama ve gıda yardımı da yapıyor.
Times gazetesinde, Arap ülkelerinde yönetimlerin ‘sosyal medyayı’ bir tehdit olarak gördüklerine dair bir haber yer alıyor.
Muhalif bir eylemcinin, Kuveyt Emiri’ne Twitter üzerinden hakaret etme suçuyla bir yıl hapis cezasına çarptırıldığı hatırlatılan haberde, yılbaşından bu yana Kraliyet ailesine yönelik yorumlar nedeniyle hapis cezasına çarptırılanların sayısının üçe çıktığı yazıyor.
Gazete, Ortadoğu’da ifade özgürlüğü kısıtlanıyor, basına yönelik sansür artıyor yorumunu yapıyor.
İki yıl süren Arap isyanlarının ardından devrim sonrası hükümetlerin, otoritelerini yeniden inşa etmeye çalışırken ‘yerini aldıkları despotlarla aynı yöntemleri’ izledikleri belirtiliyor.
Arap ülkelerinde medyaya uygulanan baskılara örnek olarak Irak’ta ‘mezhepsel şiddeti körüklemekle suçlanan’ El Cezire yayınlarının durdurulması, Mısır’da komedyen Besim Yusuf’un Cumhurbaşkanı Mursi’ye ve İslam’a hakaretten yargılanması gösteriliyor.
Bahreyn’de de Kraliyet ailesini karalamakla suçlananlara beş yıl hapis cezası verilmesi gündemde.
Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Oman da sosyal medyada Kraliyet ailelerine hakareti cezalandıran ülkeler arasında.
Halk arasında ‘bunama’ olarak bilinen demans rahatsızlığının ve hafıza kaybının ilacı Akdeniz diyeti mi? Daily Telegraph gazetesinin sayfalarına taşıdığı bir araştırmaya göre cevap Evet.
Neurology adlı sağlık derginin yaptığı bir araştırmaya göre, balık yağı yemek ve kırmız etten kaçınmak yani Akdeniz diyeti uygulamak, ilerleyen yaşlarda görülen hafıza kaybını önlemenin en iyi yollarından biri.
Araştırmaya göre, Akdeniz diyeti uygulayanlar 60 yaşına geldiklerinde, düşünce yetisi ve bellek becerileri diğer yaşıtlarına göre daha sağlıklı oluyor.
Balık ve tavuk gibi Omega 3 yağı bakımından zengin gıdalar tüketmek, kırmızı et ile süt ve süt ürünlerini kısıtlamak ‘demans’ rahatsızlığına çare olarak sunuluyor.
Almanya Basını6 Mayıs’ta başlayacak NSU davasında medya temsilcilerine yer dağılımı belli oldu ancak tartışmalar bitmedi. Alman basınında geniş yer alan konuda eleştirel yorumlar öne çıkıyor.
Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör hücresiyle ilgili 6 Mayıs’ta başlayacak davada medya temsilcilerine yer dağılımı belli oldu ancak tartışmalar bitmedi. Alman basınında geniş yer alan konuda eleştirel yorumlar öne çıkıyor.
Süddeutsche Zeitung ’un yorumu şöyle:
“Akreditasyon lotosunda pek çok medya kuruluşunun eli boş kaldı. Kaldı ki şimdiye kadar aşırı sağ terör ya da ciddi habercilikle hiç işi olmayan pek çok medya kuruluşu davada yer alacak. Listenin bir bölümü komedi gibi. İnsan bakınca utanıyor. Evet mahkeme kamuoyuna açıklık ilkesini münferit kişiler değil, genel için güvence altına almak zorunda. Bu mahkemenin bir ‘kamuoyu’ kavramı olabilir. Ama günümüzde kamuoyunun ne anlama geldiği ve yerleşik ya da dijital ne tür medyanın bu kavram içine girdiği konusunda ise pek bir şey bilmediği açık.”
Ülkenin önde gelen gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung da çekilişten eli boş dönenlerden. Gazetenin yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Ana davanın nihayet başlayabilmesi için adil bir seçim yapıldığına sevinenler var. Çekilişin kendisi doğru bir şekilde yapılmış olsa da kontenjanlar, dava sürecindeki kısıtlamalar dünyaya yabancı ve işin özü açısından uygunsuz. Sadece çekilişten yerel ve bölgesel medya çıktı diye değil. Bu davada korkunç derecede ulusal bir konunun, tüm ülkeyi ilgilendiren bir cinayet serisinin aydınlatılması söz konusu. İşte bu yüzden. Anlayış sahibi bir mahkemenin kontenjanlar oluştururken ulusal çapta yayın yapan medyayı da göz önünde bulundurması gerekirdi. Ülke çapında yayın yapan gazete ve dergilere yönelik muamelenin tersine kamu yayıncılığı yapan kuruluşlara yine adeta yer rezerve edilmiş oldu.”
Berlin'den Tagesspiegel de çekilişte kazananlardan ancak konuyla pek bağlantısı bulunmayan medya kuruluşlarının varlığına dikkat çekiyor:
“Sonuç gülünç. Münih’ten Radio Lora’nın Lehçe yayınları Neonazi bataklığı davasında yer edindi. Ağırlıklı konuları Polonya üniversitelerinde Almancanın durumunu Almanya’daki Lehçe eğitimiyle karşılaştırmak. Podyumun bir konuğu da Brigitte. Sanık Beate Zschäpe’nin giyim tarzını eleştirecekler herhalde… (Çekilişte kazanan adı sanı duyulmamış kuruluşlara) tüm saygımıza rağmen burada doğru olmayan birşeyler var. Sonuçta iki bahsin başarı şansı var gibi görünüyor. Birincisi, talihlilerden pekçoğu bu uzun soluklu dev davada kısa sürede hevesini kaybedecek. Ve birkaç yeri kapmak için çirkin bir ticaret başlayacak. Kazanması kolay olan üçüncü bir bahis ise davanın Federal Yargıtay’a taşınması.“
Rostock’ta yayımlanan Ostsee Zeitung ’un yorumunda ise “NSU davasında yer kapma yarışının artık galibi olamaz” deniyor.
“Dünün şanslıları kısa bir sevinç yaşayıp sonra yerlerini kaybedenlere acımış olmalı. Nihayet uygun bir şekilde göz önünde bulundurulan yabancı medya bile coşku seline kapılmış görünmüyor. İlk süreçte dışarıda bırakılmanın acısı o kadar büyük ki! Şimdi aynısı başkalarının başına geldi. Aslında akıl alır gibi değil. Aşırı sağ konusunda Almanya’nın en büyük davalarından birinde gazetecilere ayrılacak yer konusunda yaşanan süreç, daha başlamadan davaya zarar verdi. Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi bunun suçunu kendine yazmalı. Bu davanın hukukî yönünün çok ötesinde siyasî bir yönü olduğunu algılayamadı. Bu davanın bir toplumun kendi fiyaskosunu aydınlatmasına hizmet edeceğini göremedi. Davanın bu özelliklerine uygun bir şekilde büyük bir salonda görülmesi en iyi çözüm olurdu. Hukukî açıdan güvence altına alınmış video konferans yöntemiyle görüntünün başka bir salona aktarılması hâlâ iyi bir seçenektir. Ancak Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi her ikisini de kabul etmedi. Ve damakta kötü bir tat kaldı."
İspanya Basını
El Pais | Rajoy kabinesini değiştirmeden yola devam ediyor
Rajoy, yeni kemer sıkma programını açıkladı ve halktan sabırlı olmasını istedi. Ancak Rojoy’un yeni yol haritası İspanya gündeminde bir atom bombası etkisi yarattı. Zira hükümet, işsizliğin daha da artacağını ve krizden 2014’te de kurtulmanın mümkün olmayacağını söylüyordu.
Rajoy’un uygulayacağı reform paketinin istihdam ve büyüme merkezli olmaması da dikkat çekti. Hükümet yine kesintilere ağırlık verirken, krizin de en erken 2016 yılında sona ereceğini öngördü.
Başbakan, bu olumsuz öngörülere rağmen kesinti programından ve bu programı yürüten kabinesinden vazgeçmeyeceğini açıkladı.
“Boş vaatlerle halkı kandırmayacağım” diyen Rajoy,, “Herkes oldukça endişeli ancak emin olun ki, biz ne yaptığımızı biliyoruz” şeklinde konuştu.
İtalya BasınıLa Repubblica | “Politikacıları öldürmek istedim”
Bir jandarma onbaşı yerde kan gölü içinde yatıyor, sağ bacağı kurşunla parçalanmış 30 yaşındaki bir asker acı içinde bağırıyor, kafası kanlar içinde kalmış, elleri arkadan kelepçeli bir adam asfaltta, yanında da ruhsatsız bir tabanca. Bunlar, Dün Roma’nın göbeğinde yaşanan kabusun fotoğrafları. Enrico Letta’nın yeni kurduğu hükümet Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yemin ettiği sırada işini ve ailesini kaybetmiş 49 yaşındaki Luigi Preiti Rosarno şehrinden kalkıp başbakanlık binasının önüne geldi ve güvenlik güçlerine ateş açtı. Preiti daha sonra savcılığa verdiği ifadesinde “Politikacılardan birini öldürmek istedim. Bu önemli günde yankı uyandıracak bir hareket yapmak istedim” dedi. Eski bir duvarcı ustası olan saldırganın 2 yıl önce eşinden ayrıldığı, işini kaybettiği, 11 yaşında bir çocuğu olduğu ve video oyunlarıyla kumar makinelerine hastalık derecesinde tutkun olduğu ortaya çıktı. Ancak ruhsal olarak herhangi bir rahatsızlığı olmaması dikkat çekti.
Bu arada Preiti’nin bacağından vurduğu askerin felç kalma riski taşıdığı bildirildi.
Diğer..
International Herald Tribune | Fransa ekonomi şefi savunmada
Fransa’da 18 yıl sonra ilk kez göreve gelen sosyalist hükümet ekonomik krizin zorluklarıyla başa çıkmaya çalışıyor. Eleştirilerin hedefindeki isim ise Ekonomi ve Finans Bakanı Pierre Moscovici. Moscovici’nin ekonomi politikaları hem sağ hem de sol kesimlerden tepki alıyor.
AB’nin tasarruf önlemlerini büyük ölçüde reddeden Moscovici sağ kanattan kamu harcamalarını yeterince kısıtlamadığı konusunda tepki çekiyor. Eski Maliye Bakanı Jerome Cahuzac’a yönelik yolsuzluk iddialarının göz ardı edilmesi de bakan üzerinde fazladan baskı oluşturuyor. Solcular ise bakanı fazla ılımlı olmakla suçluyorlar.
55 yaşındaki bakan iki tarafın eleştirilerini de reddediyor. Ancak ekonominin başındaki adam olarak üzerine düşen görevi yapmakta yavaş kalan Moscovici zor durumdaki Hollande hükümetinin de hedef tahtası haline geliyor.
(bbc türkçe/dw türkçe/trttürkhaberdar)

YORUM YAZIN