Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (5 Mart 2013)



Mali’de El Kaide yöneticilerinden Muhtar Belmuhtar’ın öldürülmesi, Fransa’nın Mali politikaları ve İspanya Kralı Juan Carlos’un tahttan çekileceği söylentileri bugünkü Avrupa basınının konularını oluşturuyor.

Muhafazakâr Norveç gazetesi Aftenposten, El Kaide'nin üst düzey yöneticilerinden Muhtar Belmuhtar'ın Mali'de öldürüldüğü haberine ilişkin şunları yazıyor:

“Çad Ordusu'ndan yapılan açıklamaya göre Mali'nin kuzeyindeki bir çatışma sırasında etrafa korku salan terörist lideri Muhtar Belmuhtar öldürüldü. Çad'ın bu operasyona dahil olmasının yaratacağı işaretler çok değerli görülmeli. Mali'deki askerî operasyonlara Fransızların damgasını vurduğu söyleniyor. Ama gerçekte Mali'nin Afrikalı komşuları da bu operasyonlarda önemli rol oynadılar. Bunlar, kendi arzuları dışında teröristlere ev sahipliği yapma tehdidi altında bulunan ülkeler. Her ne kadar bu yöndeki işaretler giderek belirginleşse de Sahra bölgesinde terörizmle mücadelenin kazanıldığını söylemek için henüz erken.”

Sol liberal Fransız gazetesi Liberation ise aynı konudaki yorumunda Mali'deki savaşa dair kamuoyunun daha fazla enformasyona ihtiyacı olduğunu vurguluyor:

“Fransa'nın Mali'deki askerî müdahalesinin her anlamda uluslararası meşruiyeti vardır ve Mali'nin kuzeyindeki halkı aşırı İslamcı barbarların boyunduruğundan kurtarmıştır. Buna rağmen Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın, Mali'deki savaşın başlamasından iki ay sonra vatandaşlarına bazı açıklamalarda bulunma yükümlülüğü vardır. Fransız koalisyon hükümeti ile muhalefet, ulus adına birtakım resmî lâflarla yetiniyor. Mali'de Fransa'nın yerini alacak olan Afrikalı birlikler (şimdiye kadar sadece Çad'dan yardımcı birlikler devredeydi) nerede kaldı? Ya kendilerinden daha hâlâ yardım beklenen Avrupalı ortaklar? Mali'nin bir ordusu yok. Fransa, bir devlet aygıtı ve meşru hükümeti olmayan bu tahrip edilmiş ülkenin kaderini paylaşıyor.”

Muhafazakâr İngiliz gazetesi The Times'tan seçtiğimiz yorum Kenya'da bugün başlayan başkanlık seçimlerine ilişkin:

“Kenya'da yapılan son seçimlerde binden fazla insan yaşamını yitirmişti. Bu defa da şiddet olaylarının yaşanması olası. Ama her şeye rağmen Kenya'da demokrasi ayakta kalmayı başardı. Teknolojik gelişmeler ve pazarların dışarıya açılması kıtanın diğer ülkelerine de emsal olabilir. Ve bu gelişmeler ekonomik büyümeye yol açan reform dalgasını başlattı. Kenya'da bu defaki seçim kampanyası çok canlıydı; ülke basını özgürce seçim üzerine yayın yaptı ve halk da siyasî süreci ilgiyle izledi. Bu gelişmeler de gösteriyor ki ülkenin bağımsızlığını kazanmasından bu yana halkın çoğunluğu ilk kez geleceğini belirlemek üzere gerçek bir fırsatı yakalamış oldu ve bu fırsattan da faydalanacak.”

Sağ liberal İspanyol gazetesi El Mundo'nun yorumu, İspanya Kralı Juan Carlos'un tahttan çekileceği yönündeki söylentiler kapsamında:

“Kral Juan Carlos'un geçirdiği bel fıtığı ameliyatından sonra ayağa kalkması iki ilâ altı ay kadar sürebilir. Bu durum, Kral'ın muhtemelen tahttan çekileceğine dair söylentileri yeniden alevlendirdi. İspanya Kraliyet ailesi son dönemlerde bir dizi skandalla sarsılmıştı. Öte yandan Hollanda Kraliçesi Beatrix ile Papa 16'ncı Benedikt'in görevlerinden kendi rızalarıyla ayrılma kararı, Juan Carlos'un da aynı şeyi yapabileceği konusunda ek gerekçeler oluşturdu. Ne var ki Juan Carlos ancak ve ancak sağlık durumu görevini ifaya izin vermediği ya da kendi adının olası bir yolsuzluk skandalına karışması durumunda tahttan feragat etmeyi düşünüyor olmalı. Bu şartlardan hiçbiri şu anda mevcut değil. O nedenle Kral'ın son soluğunu verene kadar tacından feragat etmemesi ümit edilebilir.”

İngiltere Basını

Guardian gazetesi İngiltere'de insan hakları yasaları ile ilgili süregiden tartışmayı taşımış baş sayfasına.

Gazetenin İngiltere yüksek mahkeme başkanı ile yaptığı röportaja dayanan haberde, başkan Lord Neuberger’in İngiltere'nin terör şüphelilerini işkence görme riskleri olan ülkelere sınır dışı edebilmesi için Birleşmiş Milletler insan hakları yasalarından ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden çekilmesi gerektiğine dair sözlerine yer verilmiş.

Haberde açıklamanın bazı devlet yetkililerinin insan hakları mahkemelerinin kararlarına tepki vermesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden çekilme konusundaki sözlerinin ardından geldiği belirtiliyor.

Gazete İçişleri Bakanlığı'nın bir süredir radikal din adamı Ebu Katada'yı sınır dışı etmeye çalıştığı ancak gerek İngiltere mahkemeleri gerek AİHM kararları nedeniyle gönderilemediğinden söz ediyor.

Gazete, başyazısında hükümetin uluslararası insan hakları yasalarına verdiği tepkinin altında yatan nedenlerden birinin de göçü sınırlandırma isteği olduğu belirtiyor.

Yazıda şöyle deniyor: "Nihayetinde yasaları Parlamento yapıyor, yargıçlarsa bunu yorumluyor. Ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ya da Birleşmiş Milletler'in işkenceye karşı ya da diğer insan hakları yasalarından çekilmek prensiplere ve ulusal çıkarlara aykırı. Hukuğun üstünlüğü ve insan hakları ilkeleri Muhafazakar Parti'den çok daha büyük."

İngiltere sağlık sistemi Avrupa’nın gerisinde
Daily Telegraph gazetesi İngiltere’de sağlık sisteminin diğer Avrupa ülkelerinin gerisine düştüğünü yazıyor.

Habere göre İngiltere sağlık sistemi, bütçesi son 20 yılda üç katına çıkmış olmasına rağmen diğer ülkelerde alınan ilerlemeleri yakalayamıyor.

Sağlık Bakanlığı’nın Kamu Sağlığı birimi tarafından yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına dayanan haberde Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkelerle karşılaştırıldığında İngiltere'de kalp krizi gibi çeşitli hastalıklardan kaynaklı ölüm oranının daha yüksek olduğu belirtiliyor.

Gazete araştırmayı yapan yetkililerinin bunun İngiltere’ye hastalıkların önlenmesi ve erken tedavi konusunda daha fazla ilerleme sağlanması için bir uyarı olması gerektiğini söylediğini aktarıyor.

Times gazetesi de İngiltere sağlık sisteminden kaynaklanan yetersizliklerin her yıl 30,000 kişinin hayatına malolduğunu yazıyor.

Sağlık Bakanı Jeremy Hunt'ın açıklamalarına yer veren gazete sağlık kurumlarının teşhis ve tedavideki yetersizlikleri nedeniyle çok sayıda kişinin önlenebilir hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiğini belirtiyor.

Haberde Sağlık Bakanlığı'nın “İngiltere sağlık sistemi İsveç'inki kadar iyi olsaydı 30,000 erken ölümün önlenebileceği” açıklamasına yer veriliyor.

Çin’in liderlerini bekleyen sınav: Kirlilikle mücadele
Financial Times gazetesinde Çin'de hava kirliliği konusunda bir haber göze çarpıyor.

Ülkenin bazı bölgelerinde hava ve su kirliliği nedeniyle kanser vakalarının arttığını belirten gazete, halkın bu duruma karşı sosyal medya üzerinden örgütlenmeye başladığını ve yetkililerin bunu görmezden gelemeyeceğini yazıyor.

Gazete hava kirliliğinin bu hafta Cumhurbaşkanlığı görevine başlayacak Şi Cinping için bir sınav olacağını belirtiyor.

Çin'de yer altı sularının yüzde 70'inin kirli olduğunu aktaran haber, bir aktivsitin buna karşı sosyal medya aracılığıyla tepki vermesi ve bu tepkinin büyük destek görmesi üzerine yetkililerin de açıklama yapmak ve soruşturma başlatmak zorunda kaldığını belirtiyor.

Gazete başyazısında Çin'in yeni liderlerinin kirlilik ile mücadele etmesi gerektiğini belirtiyor.

Halk tepkisini daha sesli bir şekilde dile getirdikçe hükümetin konuyu görmezden gelemeyeceğinin belirtildiği yazıda aksi takdirde bunun siyasi bir krize dönüşeceği aktarılıyor.

Yazıda ifade özgürlüğü ya da sansür gibi konuların aksine kirlilikle mücadelenin Komünist Parti otoritesine bir zarar vermediği dolayısıyla ulaşılabilir bir hedef olduğu ifade ediliyor.

İngiltere’de göç ve ‘devlet yardımı turizmi’ ile mücadele
Independent gazetesi başyazısında İngiltere’de devlet yardımları ile ilgili değişen kurallara yer veriyor.

Yazıda İngiltere’nin gelecek sene Avrupa Birliği’nin yeni üyeleri Romanya ve Bulgaristan üzerinde uyguladığı sınırlamaların kaldırılmasıyle göç akını olacağı endişesinden bahsediliyor.

Hükümetin konuya siyasi amaçlarla değil ciddiyetle yaklaşması ve göçün hem olumlu hem olumsuz özelliklerini değerlendirmesi gerektiği belirtiliyor.

Gazete, hükümetin göçmenlerin yardım alabilmek için belli bir süre İngiltere’de yaşamaları gerektiği önerisine de destek veriyor.

Almanya Basını

Alman basınında Romanya'nın Schengen bölgesi üyeliğine yapılan itiraz, Hür Demokrat Parti'nin asgari ücretle ilgili girişimi ve Fransa'nın mali politikaları öne çıkan yorum konularını oluşturuyor.

Frankfurter Allgemeine gazetesi Romanya'nın Schengen bölgesine dâhil edilmesini gerekirse veto edeceklerini açıklayan İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich'in çıkışını taşıyor yorum sütunlarına.

"İçişleri Bakanı Friedrich'in Romanya'nın Schengen Bölgesi'ne katılımını veto etmesi doğru bir yaklaşım. (...) Ancak Romanya'dan gelen yoksul akınının bu konuyla bir bağlantısı yok. Bu vetoyla Romanya ve Almanya’nın içinde bulunduğu zorlukları çözmeye küçücük bir adım dahi yaklaşılmamıştır. Bu veto daha çok hâlihazırdaki Romanya hükümetine doğru bir yanıt niteliğindedir. Zira hükümet AB üyeliğinin ön şartının yolsuzlukla ciddi bir mücadeleden geçtiğini biliyor. Ancak kendisinden beklenenin tam tersini yapıp, Bükreş’ten gelen öfkeli tepkilerden de anlaşılabileceği gibi netice almayı umuyor. "

Nürnberger Nachrichren Hür Demokrat Parti'nin (FDP) asgari ücret uygulamasını başka branşları da içine alacak şekilde genişletilmesi girişimine yer veriyor:

"FDP'nin önde gelen isimlerinden Brüderle büyük ihtimalle istemeden ama gayet az bulunur ve manidar bir açıklıkla kendisi ve meslektaşlarının asıl niyetini sözlere döktü. Brüderle'nin ifadesiyle Liberaller bu sayede "seçimler öncesinde örnek teşkil etmek" istiyordu. Elbette "seçimler öncesinde" yani kulağa hoş gelen taleplerle seçim propagandası yapmak. Ve "örnek olmak" yani ciddi olmadığı halde pazarlık etmek istiyormuş gibi yaparak diğer partilerden önce bu cazip konuyu kapmak. Finans piyasalarında düzenlenmesi gereken çok daha önemli konular var. Bu konularda politikacılar şimdiye kadar sadece beyanatlarda bulunmakla yetindi. Zira aksi takdirde para piyasalarının gücüyle haddinden fazla uğraşmak zorunda kalacaklarının bilincindeler."

Die Welt gazetesi Fransa'nın mali politikalarını mercek altına alıyor:

“Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande dokuz aydır görevde ama sözlerinden, selefi Sarkozy’nin dört buçuk yıl cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra söyledikleri kadar çaresizlik akıyor. Hollande en önemli seçim vaadini yerine getirmedi. 2013 yılında istihdam piyasasını düzelteceğini ve ek borçlanmayı yüzde üçün altına çekeceğini söylemişti. Hollande’ın, iş yapacağına tökezleyen, tereddüt eden ve bahane arayan bir Cumhurbaşkanı olduğu anlaşılıyor. Fransa krizi ancak ortaklaşa çabalarla atlatabilir. Ve aynı zamanda kolektif kafa yapısıyla... Aksi takdirde Fransa, Avrupa’nın tahammül edebileceğinden daha fazla İtalyanlaşır.”

Federal Alman Meclisi silahlı kuvvetler raportörü Hellmut Königshaus, Kahramanmaraş’ta bulunan Alman askerlerini ziyaretinden sonra askerlerin olumsuz koşullar altında görev yaptığını ifade etmişti. Stuttgarter Zeitung Königshaus'un bu açıklamasının işleri daha da zorlaştırmaktan başka bir şeye yaramadığı yorumunu yapıyor:

“Alman silahlı kuvvetlerinin başka hiçbir yurtdışı görevi bu kadar kötü başlamadı. Tek istisna, deniz kuvvetlerinin Lübnan açıklarındaki devriye göreviydi. İsrail bu desteği Almanya’dan istemiş ama daha sonra bir Alman savaş gemisine teğet geçen ateş açmıştı. Şartlar tatminkar olmasa da, işbirliğini zorlaştırmaktan başka bir şeye yaramayacağı için ev sahibinden şikayetçi olunmamalıdır. Alman Meclisi'nin silahlı kuvvetler raportörü Königshaus’un müdahalesi Alman askerlerine yaramamış, aksine problemlerinin çözümünü daha da zorlaştırmıştır. Askerler bunu hak etmemiştir.”

(dw türkçe-bbc türkçe)



Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.