Avrupa Basınında Bugün (26 Şubat 2013)
İngiltere Basınıİngiltere'de bugün gazetelerin hepsi İtalya'da sonucu çıkmaza giren genel seçimi ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin İngiltere görüşmelerini ele alıyor.
İtalya'nın seçim sonuçları Euro korkusunu körükledi
İngiltere'de yayınlanan gazetelerin çoğunun ön sayfasında İtalya seçimleri bulunmakta. Bu gazetelerden biri olan Guardian, ülkede yapılan genel seçimden çıkan sonuçların Euro bölgesini yeni bir krize götürebileceğini yazıyor. Resmi olmayan sonuçlara göre hiçbir partinin tek başına hükümet kurmak için çoğunluk elde edemediğinin ve komedyen Beppe Grillo tarafından başlatılan siyasi girişimin beklenenden çok başarılı olduğunun görüldüğünü söyleyen Guardian, Senato'da çoğunluğun Berlusconi'nin orta sağ blokunun; Meclis'in alt kanadındaysa çoğunluğun orta sol blokunun olacağını yazıyor. Guardian İtalya'nın seçim sonuçlarıyla ilgili haberini şu sözlerle noktalıyor: "Avrupalı liderler İtalya'da sabit bir hükümet görmeyi uzun süredir iple çekmekteydi. Ama liderler şimdi Avrupa'nın üçüncü büyük ekonomisinde popülizmin başarısı karşısında dehşete kapılacaklardır."
Aynı konuda Financial Times gazetesinde yazan Guy Dinmore seçim sonuçlarının İtalyan halkının önceki başbakan Mario Monti'nin başlattığı kemer sıkma önlemlerine duyduğu öfkeyi ortaya koyduğunu öne sürüyor. Dinmore'un makalesi şöyle: "Roma'dan gelen sonuçlar karışık olsa da bir şey kesin: maaşlar düşüp, işsizlik oranı artarken İtalyan halkının büyük bir kesimi yolsuzluğun sık görüldüğü bir kuruma öfkelerini kemer sıkma önlemlerine dur diyerek gösterdi. Seçim kampanyasının son haftalarında başbakan Mario Monti kemer sıkma önlemlerine dair söylemlerini hafifletip 'makul' vergi kesintileri vaat etmeye başladı. Başbakan ayrıca önlemlerinin piyasaların güvenini tazelemek için gerekli olsa da ağır olduğunu, ve İtalya'da görülen durgunluğu körüklemiş olabileceğini kabul etti. Ama eski başbakan Silvio Berlusconi ve komedyen Beppe Grillo'nun söylemlerine oranla Monti'ninkiler çok geç geldi."
İngiltere – ABD ilişkileri gerçekten de 'özel' mi?
Independent gazetesi, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Londra görüşmelerini iki ülke arasındaki ilişkiye gönderme yapan "Hâlâ özel mi" başlığıyla ele alıyor. Gazete, Kerry'nin yeni ABD Dışişleri Bakanı olarak ilk resmi ziyaretini Londra'ya gerçekleştirdiğini, ama İngiltere için büyük önem taşıyan Falkland adaları, Suriye ve Avrupa Birliği gibi önemli kilit konularda iki ülke arasındaki görüş ayrılığının devam ettiğinin ortada olduğunu söylüyor. Independent'daki haberi yazan diplomasi muhabiri Kim Sengupta, Washington'ın Falkland adalarının geleceği konusunda gelecek ay yapılacak referandumu tanımayacağını ve İngiltere'nin müttefiği olmasına rağmen Güney Amerika'daki hassasiyetlerden dolayı taraf tutmayacağının ortada olduğunu yazıyor. Suriye konusundaysa İngiltere'nin harekete geçilmesinden yana tavır sergilediği bir dönemde Kerry'nin Obama'nın Suriyeli muhaliflere silah sağlanması fikrine uyguladığı vetoyu kaldıracağına dair herhangi bir ipucu vermediğini belirtiyor Sengupta. Son olarak AB konusundaysa Independent, Obama hükümeti yetkililerinin Londra'yı AB'den ayrılma düşüncesini referanduma sunulmasından vazgeçilmesi yönünde ikna etmeye çalıştığını hatırlatıyor.
"Suriye'nin gözü Kerry'de. Onun görevi müdahale etmek."
Times Gazetesi'nde yazan Amir Taheri, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Suriye konusunda harekete geçmesi gerektiğini söylüyor. Taheri'nin makalesi şöyle: "Başkan Obama'nın yeni Dışişleri Bakanı John Kerry, Ortadoğu'ya yapacağı ziyareti bir 'dinleme gezisi' olarak niteliyor. Eğer o mutsuz bölgede duyması gereken bir çığlık varsa, o da Suriye'ninki. Ayrımlarıyla tanınan bu bölgede Suriye'den yükselen ses birleştirici bir rol oynuyor. Demokratlar, İslamcılar, siyasi partiler, sendikalar, kadın dernekleri ve dini cemiyetlerin hepsinde aynı ses yankılanıyor. İran hariç bölgedeki ülkelerin hepsi daha fazla kan dökülmemesi için harekete geçilmesini istiyor. Artık kimse pahalı barış konferansları, mekik diplomasisi veya 'dinleme gezileri' istemiyor."
ABD'nin BP için büyük ceza hedefi
Financial Times gazetesinin manşetten duyurduğu haber, Meksika Körfezi'nde yaşanan Deepwater Horizon felaketi ve petrol sızıntısı yüzünden BP'nin Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığınca mahkemeye verilmesi hakkında. ABD'nin BP'nin mümkün olan en büyük tazminat ve cezayı ödemesini istediğini yazan gazete, habere şöyle devam ediyor: "ABD Adalet Bakanlığı, 2010 yılında Meksika Körfezi'nde patlak veren felaket öncesinde BP'nin 'kasıtlı suistimal' sergilediğini söylüyor. Adalet Bakanlığı'nı temsil eden Michael Underhill açılış beyanında, BP çalışanlarının yaptıklarının 'kasıtlı suistimal' olarak sayılmayacağını ama bu yapılanların toplamının standartların oldukça çok düşmesine neden olduğunu söyledi. Underhill ayrıca 'BP'nin insan sağlığı, güvenlik ve çevreden daha çok kârlarını düşündüğünü kanıtlayacaklarını' sözlerine ekledi."
Almanya BasınıAlmanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ziyareti bugünkü Alman gazetelerinde öne çıkan başlıca yorum konusu.
Almanya'nın saygın gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung, Merkel’in Türkiye ziyaretini ele aldığı yorumunda, iki ülke ilişkilerinin istikrarlı olmasının önemine değiniyor:
"Almanya Başbakanı, Türk 'dostlarını' Avrupa’ya davet etmek için Ankara’ya gidip diz çökmedi. AB’nin genişleme temposunu belirleyen üyeleri ve Ankara, daha uzun bir süre, üyelik müzakereleri ile meşgul olacaklar. Lehte ve aleyhte sebepleri aşikâr olan Türkiye’nin AB’ye alınması konusunda ne düşünülürse düşünülsün, bundan bağımsız olarak, Türkiye-Almanya arasında istikrarlı ve iyi ilişkiler, iki ülkenin de çıkarınadır. Ama bunu pekiştirmek amacıyla Angela Merkel’in AB üyeliği müzakere sürecinde yeni bir başlık açmak istemesi, onun genel çekincelerinin kaybolduğu anlamına gelmez."
Berliner Zeitung gazetesi ise aynı konuya ilişkin yorumunda, Merkel’in Türkiye’ye karşı, parti tabanı ile çelişen tutumunu değerlendiriyor:
"Başbakan, Hrıstiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Başkanı’nın yanlış bulacağı bir şeyi yapıyor. İşte siyaset, bu kadar şizofren olabilir. Alman hükümetinin Başbakanı, 'kişisel çekincelerine rağmen Almanya'nın bundan yıllar önce Türkiye’ye vaat ettiği yükümlülüklerinin arkasında durmak zorunda olduğunu' söylüyor. Merkel’in bu yeni dönüşümü bir ilerlemedir. Eğer bir de genel başkanı olduğu siyasi partinin tabanına, Avrupalı bir Türkiye’nin Almanya’nın çıkarına olduğunu anlatabilirse, bu ilerleme çok daha anlamlı olur."
Straubinger Tagblatt/Landshuter Zeitung gazetelerinin yorum sütunlarında ise şu satırları okuyoruz:
"Milli gelirini bundan 10 yıl öncesine göre üç katına çıkaran bir Türkiye, Alman firmaları için ilgi çekici bir pazardır. Aynı şekilde Almanya da Türk ekonomisi için... Bunun dışındaki hiçbir şey, ne Başbakan Angela Merkel ne de sabırsız mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan’ın elindedir. Zaten eğer AB, olur da bir gün kapılarını Türkiye’ye açarsa, o zaman ikisi de şu anki koltuklarında olmayacaklar."
Mainz'da çıkan Allgemeine Zeitung, Romanya ve Bulgaristan’a tam üyelik veren AB ülkelerinin, Türkiye’yi AB kapısında daha fazla bekletemeyeceğini kaydediyor:
"Bu kez Angela Merkel ve Recep Tayyip Erdoğan, birbirlerine karşı daha dostçaydı. Ancak bu durumun bir yardımı olmaz. Konu AB üyeliği olunca Türkiye, hiç kuşkusuz zor bir ortak. Hatta müzakere sürecinde Kıbrıs sorunundan daha büyük bir sorun var. O da, Türkiye'deki insan hakları ihlâlleri... Terazinin diğer kefesinde ise bazı siyasi gerilimlere rağmen tarihî Türk-Alman dostluğu bulunuyor. Bununla birlikte Almanya’da yaklaşık 3 milyon Türk kökenli göçmen yaşıyor. Bu durum iki tarafın omzuna da yükümlülükler bindiriyor. Özellikle de Berlin'e. Ayrıca Neonazi terör hücresi Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) tarafından işlenen cinayetler ve Alman güvenlik kurumlarının Türk kökenli kurban yakınlarını zan altında bırakan hatalı tutumları, Alman tarafının Türk tarafının anlayışını kazanmaya çalışmasının yerinde olduğunu gösteriyor. Üyelik müzakereleri içinde kendini ricacı konumunda bulması ekonomik gelişmeler açısından değerlendirildiğinde Türkiye'ye giderek daha tuhaf geliyor olmalı. Zira Türkiye’de, en azından büyük kentlerde büyük bir ekonomik büyüme söz konusu. Ayrıca Türkiye, olası bir Suriye saldırısına karşı Alman askerlerinin konuşlandırıldığı bir NATO ortağı. Türkiye, çok önemli bir sınır ülkesi ve ne mutlu ki Çin, Rusya ya da bir Müslüman ülkesini en sıkı müttefik olarak seçmeyecek kadar Avrupalı bir ülke. 2004 yılından bu yana AB muazzam ölçüde genişledi ancak derinleşemedi. Bunu geri döndürmek de mümkün değil. Ankara’nın bu gelişmede hiçbir suçu yok. Ancak Bulgaristan ve Romanya’yı AB’ye tam üye olarak alanlar, Türkiye’yi sürekli kapı önünde bekletemezler.”
(bbc türkçe-dw türkçe)
YORUM YAZIN