Header Ads

'Bireysel Katliam' ve Özel Mülkiyet

- KANSU YILDIRIM -

“Bir” ama genel “bir” vaka
Amerika’da Connecticut eyaletine bağlı Newtown kentindeki Sandy Hook İlkokulu’nda Adam Lanza isimli failin silahlı saldırısı sonucu çoğunluğu çocuklardan oluşan 28 kişi yaşamını yitirdi. Lanza’nın nasıl bir halet-i ruhiye içinde 100 elden fazla ateş ettiği hakkında çeşitli görüşler olmasına karşın, kesin olarak bilinen Lanza’nın silahlarının teknik özellikleriydi. Olay sonrası yapılan incelemelerde NATO askerlerinin kullandığı 0.223 kalibrelik uzun namlumu tüfek ile Glock ve Sig Sauer marka dokuz milimetrelik iki tabanca bulundu. Silahların ruhsatının fail tarafından öldürülen annesine ait olduğu ortaya çıktı. Connecticut eyaletinden yetkililerin yaptığı açıklamaya göre yasalar silah ruhsatı için 21 yaş sınırı getirmekte. Tam bu saldırı Amerikan kamuoyunu meşgul ederken Alabama eyaletindeki St. Vincent's Hastanesi’nde bir saldırgan havaya ateş açarak başka bir şiddet ediminde bulundu. Bu sefer hastane özel güvenlikçileri tarafından vurulan saldırgan etkisiz hale getirildi. Tüm bunlar olurken başta Connecticut halkı ve Amerika genelinde yas programları ilan edildi; çeşitli anma etkinlikleri düzenlenmeye başladı.

Şiddetin alımlanabilirlik-pazarlanabilirlik ölçütleri
Ülkemizde de anaakım medya bu haberi, “bireysel katliam” kategorisinde değerlendirdikleri daha önceki haberlerde olduğu üzere klasik üçleme içinde verdi: 1) Saldırının okunabilir ve alımlanabilir hale getirilmesi; 2) Saldırganın kimliği/hayatı/özgeçmişi ve saldırganın kullandığı silahların teknik özelliklerinin anlatılması 3) Saldırı sonrası üzüntünün ve yasın imajı, failin lanetlenmesi. Burjuva medyasının özellikle aksiyon ve korku filmi senaryosuna göndermelerde bulunarak yukarıda yer alan ikinci özellikteki unsurları öne çıkarması, saldırının mahiyetinin ve yasın önüne geçmektedir. Böylelikle gazete tirajlarının/haber sitelerinin tıklanma sayısının artırılmasının yanında, takip eden için yaratılan apati haline ilaveten, komplike bir kurguyla saldırıların-saldırganların ve bireysel katliamların özü görünmezleştirilir. Dikkat edileceği üzere silahların balistik, tahrip ve mühimmat özellikleri titiz bir şekilde anlatılırken silahların söz konusu kişi ve hanelerde “hangi maksatla” temin edildiği ve bulundurulduğu sorusu sorulmaz. Connecticut yasalarına göre failin silah temin edemeyecek yaşta oluşu dahi, bu bağlamda, bir teselli olarak sunulur ve bunun bilgisi, silah satışını olağanlaştırmaya devam eder. Meselenin varlık sebeplerini sorgula(t)mayan ve meseleyi gündelik yaşam içerisindeki ayrıksı bir edim olarak değerlendiren hâkim burjuva ideolojisi, bu sayede -Amerika özelinde- toplumsal işleyişini sürdürülebilir kılar. Günah/suç/“culpa levis”, herhangi bir soruşturmaya ve sorgulamaya ihtiyaç duymadan, bireyde ve/veya faildedir ve bu durum “ussaldır” ve “gerçektir”.

“Bireysel katliamların” kronolojisi
Suçu ve cezayı bireye-faile eşitleyen bu zihniyet kendi tarihsel sağlamasını Amerikan tarihindeki (psikopatolojik sebeplerce kaynaklı seri katil vakaları hariç) başlıca 13 “bireysel katliamda” göstermiştir: “ABD'li eski asker Michael Page, Wisconsin eyaletindeki bir Sih tapınağında biri kadın altı kişiyi öldürüp, biri polisi üç kişiyi de yaraladıktan sonra intihar etti. Batman serisinin son filminin Colorado eyaletindeki bir sinemadaki ilk gösterimini basan 24 yaşındaki James Holmes, 12 kişiyi katletti. Arizaona eyaletine bağlı Tucson kentindeki bir süpermarketi basan Jared Lee Loughner, altı kişiyi öldürdü. Şizofren olduğu belirtilen Loughner, saldırıda aralarında dönemin Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Gabrielle Giffords'un da aralarında bulunduğu 13 kişiyi yaraladı. Teksas'taki Fort Hood askeri üssünü basan ordu psikiyatristi Nidal Hasan, 13 asker ve sivili öldürdü. Alabama eyaletinde 28 yaşındaki Michael McLendon, annesi ve dört akrabası dâhil 10 kişiyi öldürdü, ardından da intihar etti. 23 yaşındaki Seung-Hui Cho isimli saldırgan, Virginia Teck kampusunda 32 kişiyi öldürdükten sonra intihar etti. Colorado'daki Columbine Lisesi'de okuyan 18 yaşındaki Eric Harris ve 17 yaşındaki Dylan Klebold, 12 sınıf arkadaşlarını ve bir öğretmenlerini öldürdükten sonra okulun kütüphanesinde intihar ettiler. Teksas'ta George Hennard isimli saldırgan bir kafeteryada etrafa ateş açarak, 23 kişiyi öldürdü. Hennard, 20 kişinin de yarlandığı saldırıda intihar etti. Florida eyaletinin Jacksonville kentindeki General Motors ofisine giren ve etrafa rastgele ateş açan James Edward Pough 10 kişiyi öldürdükten sonra intihar etti. California Üniversitesi'nde kütüphane bekçiliği yapan Edward Charles Allaway, 7 okul çalışanını öldürdü. İşten çıkarılmak istenen 44 yaşındaki postacı Pat Sherrill, Oklahoma eyaletinin Edmond kentindeki bir postanede 14 kişiyi öldürdü, ardından da intihar etti. İşsiz bir güvenlik görevlisi olan James Oliver Huberty, California'daki bir fast foof restoranında 21 kişiyi öldürdükten sonra polis tarafından vurularak öldürüldü. Teksas Üniversitesi'ndeki bir saat kulesinden etrafa ateş açan Charles Whitman isimli saldırgan 16 kişiyi öldürdü, 31 kişiyi de yaraladı.”

Silahların hukuksallığı ~ Mülkiyetin kutsallığı
Hakim burjuva ideolojisi ve spesifik olarak (Althusseryan ifadeyle) hukuk-ideolojisi içinde bu saldırılarda kullanılan silahların temini ancak hukuki bir kovuşturmanın-soruşturmanın konusudur. Ne var ki silah, Amerikan toplumunun genelinde ve bütün toplumsal kurumlarda rastlanabilecek bir nesnedir. Örneğin, Hollywood filmlerinde sıkça rastladığımız sahnelerden bir tanesinde olduğu gibi: Bir kimsenin hanesine ya da arazisine, özel mülküne giren bir yabancıya/saldırgana karşı hiç tereddüt etmeden silahla karşılık vermesi; yahut böylesi müessir fiil sonrası mahkemede jüri tarafından haklı görülmesi...

Gerçekten de genel olarak Amerikan Anayasal sistemi, özel olarak tarihsel kimi deklarasyonlar veya anlaşmalar Amerika’da özel mülkü/mülkiyeti tam anlamıyla korumaya almıştır; malikin mülkünü belirli hukuksal sınırlar içerisinde korumasına imkân tanımaktadır. Buna yol açan başlıca tarihsel metin, 1776 seneli Virginia Haklar Deklarasyonu’dur. Söz konusu deklarasyonda mülkiyet insanın aslî hakları kategorisinde değerlendirilmiştir(1) ve mülkiyetin kişinin “sosyal” ve “bireysel” gelişimi gibi pozitif yönleri sıralanmıştır. Diğer bir metin, yine 1776 seneli, Locke’un mülkiyetin korunması üzerine görüşlerinden esinlenen Amerikan Bağımsızlık Bildirisi’dir.(2) Bu Bildirge’de yer alan “güvenlik ve mutluluklarını sağlayacağına en çok inandıkları bir biçimde düzenlemek ve kurmak, halkın hakkıdır” ifadesi mülkiyetin özgürleştirici ve medenileştirici yönüne referans vermektedir. Biraz daha güncel bir metin olan 1969 seneli Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de mülkiyet, kategorik olarak olumlanmış ve herkesin mülkiyeti kullanabilmesi vurgulamıştır(3)(- hedonizme varsa bile…)

Amerikan toplumunda mülkiyet hakkı, tikel ve evrensel gelişmenin, genel olarak refahın, başka ilişki ağlarının önemli bir uğrağı olarak algılanmıştır. Yukarıdaki metinlere ek olarak 1787 yılında Amerika Birleşik Devletleri Anayasası hazırlandığı sırada mülkiyet, siyasal çıkarlar kompozisyonunun da başlıca dinamiğine dönüştü: “Anayasayı destekleyen mülk sahipleri, tabii hakların keyfi ve despotça yönetime karşı, etkili bir silah olduğunu kabul ediyorlardı. Bununla birlikte, mülk sahibi olanlar sınıfı, mülkiyetin yeniden dağıtılması yetkisini devletlere vermek isteyen radikal demokratları mülkiyetin düşmanı olarak görüyorlardı. Onların kanısına göre, mülkiyet hakkının yeniden dağıtılması gibi iddialardan vazgeçmek, mülk sahipleri oligarşisini temsil edecek merkezi bir devlet kurmak gerekliydi.”(4)

Mülkiyetin gerek sembolik gerekse maddi çıkarlar bakımından taşıdığı anlamlar, doğrudan toplumun iç işleyişini etkilediği gibi dolaylı olarak da etkilemektedir. Makarayı başa sardığımızda, mutluluğun sağlanmasında/gereksinmeler setinin tepe noktasında bulunan mülkiyet ve hukuksal forumu olarak mülk edinebilme hakkı ve toplumsal formasyonun belirlenişinde bir ilişki olarak mülkiyetin bizatihi kendisi, bu metadan, haktan, ilişki ağından ve getirilerinden mahrum kalmak istemeyenler için silahı, bir adım daha ötesinde şiddeti zorunlu kılmaktadır.

Marx, Yahudi Sorunu’nda “insanın özgürlük hakkının uygulanımı, insanın özel mülkiyet hakkıdır” diye belirtip, arkasından “insanın özel mülkiyet hakkını oluşturan nedir?” sorusunu sorduğunda, şimdinin Amerika’sında silah ve özel mülkiyet arasındaki bağlantıyı bir derece açığa çıkarmış oluyordu. Marx’ın tanımlamasına göre mülkiyet, burjuva toplum düşüncesi içerisinde, “diğer insanlarla ilintisiz, toplumdan bağımsız biçimde, dilediği gibi (a son gré) servetinden yararlanma ve tasarruf hakkıdır, özel çıkar hakkıdır. Bu bireysel özgürlük ve onun uygulanımı sivil toplumun temelini oluşturur”.(5) Bu noktada [özel] mülkiyet hakkına -evrensel düzeyde- iliştirilmiş “sûrété” kelimesi dikkat çekmektedir: Güvenlik. Marx, Hegel’in sivil toplum üzerine görüşlerini değerlendirirken “usun devletindeki” bireylerin, bireyselliklerin, haklarının ve mülkiyetin korunmasını garanti altına alma özelliğinin öne çıktığı üzerinde durmaktadır: “Güvenlik kavramı, sivil toplumun kendi egoizmini aşmasını getirmez. Güvenlik, tersine egoizmin sigortasıdır.”(6)

Kaçınılmazlık
Bir toplumsal ilişki biçimi olarak özel mülkiyete endekslenmiş yaşamların örüldüğü, kurumların işlediği, kuralların düzenlendiği, hiyerarşilerin ve sınıfsal konumların sıralandığı zaman-mekânlarda özel mülkiyetten maraz doğmamasını beklemek budalalık olur. Yazı boyunca tırnak işareti içinde kullandığımız “bireysel katliamlar” ifadesinin tırnaklarını atma vakti gelmiştir. Görünürde bireysel olan, özünde uzun ve kısa vadeli pek çok toplumsal ilişkiyi barındıran-sonuçlarını taşıyan bu olaylar, gündelik yaşamın işleyişini sarsan ayrıksı olma özelliğini çoktan terk etmiştir. Şüphesiz bazı vakalara karışan faillerde psiko-patolojik semptomlara rastlanabilir veya yapılan testlerde akıl sağlığı yerinde olmasına karşılık saldırılara kendince haklı gerekçeler uydurmuş olabilir. Ancak somuta indiğimizde, saldırılarda rastlanan -konvansiyonel savaş ortamlarında kullanılan- yarı-otomatik/tam-otomatik tüfeklerin, mülkiyetin korunması amacıyla silahın meşru bir araç olarak kodlandığı toplumda elde edilmesi; ve bu durumun hiç sorgulanmadan sürekli faillerin özgeçmişlerinin ve psikolojik yapılarının sorgulanması üzerinde ısrarla durulmalıdır. Aksi takdirde Hollywood filmi tadında ya da trajedi yüklü katliam haberlerinin arkası kesilmediği gibi, işlenen suç bağlamından koparılmaya devam edilecektir.

Suçun bağlamı
Marx’ın “Capital Punishment” makalesinde irdelediği gibi suç, suçun faili ve suçun kaynağı arasındaki rabıtanın sınıfsal karakteri, her zaman cezalandırma ve hüküm mekanizmalarının önünde olmalıdır. Şiddet edimlerinde bulunan saldırganlar (Hegelyan mantıkla birlikte) “hür iradesiyle eyleme” teması etrafında değerlendirildiği müddetçe fail ve suçun kaynağı arasındaki itkiler muğlâklaşacaktır. Kapitalist üretim tarzında hiçbir geçerliliği bulunmayan “kendi kendini belirleyen bir varlık”ın özgürlük yanılsaması, suç kavramını özgünleştirir. Burada faile “yalnızca bir nesne”, “adaletin bir kölesi” olarak bakarak “cezayı suçlunun kendi iradesinin bir sonucu sayan”, “yalnız eski ‘justalionis’in (kısasın), göze göz, dişe diş, kana kan'ın metafizik bir anlatımı”na karşı çıkılmalıdır.(5)

Notlar:
(1)http://research.history.org/DigitalLibrary/VirginiaGazette/VGImagePopup.cfm?ID=5610&Res=HI
(2)http://www.digitalhistory.uh.edu/learning_history/revolution/revolution_declaringindependence.cfm ; The Declaration of Independence, Oxford University Press, 1947, s. 3-7.
(3) http://www.cidh.oas.org/Basicos/English/Basic3.American%20Convention.htm
(4) Adnan Güriz, “Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu”, sf 161-162, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 253, Ankara, 1969
(5) Karl Marx, “Yahudi Sorunu”, sf 33-34, çev. Niyazi Berkez, Sol Yayınları, Ankara, 1968.
(6) Marx, sf 35.
(7) Karl Marx, “Capital Punishment”, New-York Daily Tribune, 18 Şubat 1853

*sendika.org'dan alınmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.