Berfo Ana'nın Hatırlattıkları
![]() |
| - NEBAHAT KÜBRA AKALIN - |
Bu sözler yıllardır kaybedilen oğlunu arayan bir ananın feryadı.
Bir başka ana “Oğlumu bulmadan ölmem” diyor.
Bir oğul kaybedilen babasını, belki de hiç hatırlamadığı babasını arıyor; ‘Çocuklarıma mezar taşını gösterip bu senin dedenin mezarı demek istiyorum” diyor.
Bir kadın… Faili belli olan kazılarda kocasının şalvarını tanımış ‘sevinçten’ ağlıyor; “Artık bir mezarı olacak” diyor ve ekliyor: “İnşallah diğer kayıp yakınları da bulabilir aradıkları insanları.’
Ve artık simgeleşen Berfo Ana… Oğlu Cemil’i bekleyen Berfo Ana… Yıllardır evinin kapısı oğlu gelecek diye açık; “O gelmeden onu bulmadan ölmem” diyor…
Kayıp yakınları yıllardır, ufacık bir açıklamadan, bir itiraftan, yapılan bir kazıdan umutlanıyor. Topraktan çıkan kemikler onlar için bir umut oluyor. Ne de olsa artık bir mezar taşına dokunabilecekler. Kendileri böyle diyor. İstedikleri yalnızca bir mezar taşı…
İşkencecilerin getirilmediği, belki birçoğumuz için bir anlamı olmayan simgesel 12 Eylül davalarına ambulansla gidiyor Berfo Ana. Oğlunda kucağının fotoğrafı sesleniyor; "Kenan Evren sen hiç utanmadın mı benim çocuğumu öldürürken? Evin yıkılsın, ocağın sönsün. Sen benim evimi yıktın. Elin ayağın titremesin Evren, buraya gel!"
Berfo Ana şimdi yoğun bakımda... 105 yaşındaki Berfo Ana hala oğlunu sayıklıyor; oğlunun bir kemiğine dahi razı. “Önce o kemikleri bağrıma basayım” diyor, sayıklıyor...
Berfo Ana sayıklarken unuttuklarımızı hatırlatıyor bir kere daha bize, Şırnak’taki, Mutki’deki, Dargeçit’teki kazıları, 90’larda Bölge’de hep aynı beyaz Toros’a bindirilen faili belli kayıpları, Ayhan ve Efe kardeşi, Veysel’i, Hasan’ı… Sayıları binleri bulan kayıpları...
Faillere dokunmak devlete dokunmaktır [1]Hatırladıklarımız, yılmadan sormamız gereken bir soruyu bir kere daha sormamızı gerektiriyor: 83 ülkenin imzaladığı, 18 ülkenin taraf olduğu ve Türkiye'nin Başbakanı’nın “Bir bildiğimiz var ki imzalamıyoruz” dediği BM Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmeyi niçin imzalanmıyor?
Bu sorunun cevabı verilmiyor. İnsan hakları savunucuları ısrarlı olsa da devlet bir adım atmıyor, yalnızca 'bir bildikleri' olduğunu biliyoruz. Peki Başbakan’ın bilip de bizim bilmediğimiz ne?
Sözleşmenin "Hiçbir devlet zorla kayıp edilmeyi uygulayamaz, izin veremez ya da hoş göremez" sözleriyle başlaması Başbakan için bir gerekçe olabilir mi mesela? Türkiye’nin sözleşmeyi imzalamaması bir yana, bütün ısrarlara rağmen Hakikatler Komisyonu’nu kurmaması aslında durumu anlatıyor. Defalarca kez Meclis’e verilen kayıplar ile ilgili meclis araştırma teklifi AKP vekilleri tarafından reddediliyor.
Sözleşme maddeleri tek tek incelendiğinde AKP vekillerinin neden red oyu verdiğini ve Başbakan’ın nasıl bir bildiği olduğu anlaşılıyor. Sözleşme maddeleri devlet sırrını ve devletin dokunulmazlığını kaldırıyor.
Bütün bu maddeler derli toplu düşünüldüğünde Başbakan’ın bildiği şey aslında açık: Faillere dokunmak devlete dokunmaktır…
Oysa kayıp yakınları ve insan hakları aktivistleri mücadelelerine devam ediyor; Özgür Mumcu’nun 7 Şubat 2011’de Radikal’de“Cumartesi Anneleri ve Erdoğan”yazısında da söylediği gibi; “O komisyonu kurun, o sözleşmeyi imzalayın, o mezarları açın.”
Berfo Ana 105 yaşında ve 35 yıldır oğlu gelir umuduyla kapısı açık… Cemil Kırbayır’ın işkencede öldüğü gün kimlerin hangi görevlerde olduğu biliniyor; bunca yıldır Berfo Ana’ya yaşatılan bu acı umarım son bulur…
***
Ben tam da bu yazıyı kaleme alırken, 1993 ve 1994 yılında gözaltına aldıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınamayan Ayhan ve Ali Efeoğlu kardeşlerden Ayhan ile ilgili bir gelişme oldu. Efeoğlu’nun öldürüldükten sonra gömüldüğü söylenen Silivri’de TAYAD’lı Aileler kendi çabalarıyla yaptığı kazıda 4 kemik parçası, parçalanmış bir erkek ayakkabısı ve hırka buldu.
2011 yılında Ayhan Efeoğlu’nu gözaltında öldürüldüğünü ve onu "kendi elleriyle gömdüğünü" söyleyen Eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın’ın gömdüğü yer olarak gösterdiği Silivri’de devletin yaptığı kazıları yeterli bulmayan aileler, kendi çabalarıyla bu sabah itibariyle kazı yapıyordu, yağmurun altında, elleriyle toprağı kazıyorlardı.
Şimdi kazıdaki ailelerin ne hissettiği bilinmez ama biliyoruz ki ufacık bir bez parçası bile çocuğunu bulmak için yıllardır çabalayan aile için bir umut…
Ne fena; bu toprakların neresini kazarsak oradan acı bir umut ve kemik fışkırıyor…
Nebahat Kübra Akalın
https://twitter.com/kubraakalin
[1] : Kayıplar Sözleşmesi’ne dair ayrıntılı bilgi için Mehmet Atak’ın “Türkiye ‘BM Kişileri Gözaltında/Zorla Kaybedilmeye Karşı Korumayla İlgili Uluslararası Sözleşme’yi imzalamalıdır çünkü ….” yazısını tavsiye ederim.

YORUM YAZIN