Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (4 Aralık 2012)

Avrupa basınının bugün ağırlıklı konusu İsrail'in Filistin'e yeni konut inşa etme planı.

Hollanda'da yayımlanan De Telegraaf gazetesi İsrail'i Filistin topraklarında 3 bin yeni konut inşa etme planından dolayı eleştiriyor:

“Bu şekilde işgal altındaki Batı Şeria ikiye bölünür, Ramallah ve Beytüllahim kentleri de Kudüs'ten tamamen ayrılmış olur. Bu ise yaşama yetisine sahip bir Filistin devletinin önünde engel teşkil eder. Ayrıca Filistinliler Doğu Kudüs'ü başkentleri olarak görüyor.

Kuşkusuz inşaat projeleri kısa vadede gerçekleştirilmeyecek. Şimdilik inşaatlara sadece izin çıktı. Filistinliler İsrail'in icraatlarını teşhir etmek amacıyla Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvuracak olursa, İsrail'in inşaatlara o zaman başlaması mümkün. Filistinliler geçtiğimiz hafta BM'de gözlemci devlet statüsüne sahip olduğu için dava açma hakkına artık sahip.“

İsviçre'de yayımlanan Baseler Zeitung adlı gazete de BM'deki kararın ardından İsrail'in Filistin'in vergi gelirlerine el koymasına değiniyor:

“Yeni yerleşim yeri projesi ve mali ambargo İsrail'in orta vadede Filistinlilerin sorumluluğunu giderek Batı Şeria'ya yükleyeceği anlamına geliyor. Oysa İsrail, er ya da geç, Filistinlilerin yaşamını düzene sokmak ve mali destek vermek zorunda kalacak. Akla uygun bir siyasetin izleyeceği yol şimdiki olamaz. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ortada büyük bir sorun yokmuş gibi göstermeye çalışıyor. Onaylanan yeni konut projesinin bir kısmına daha önce karar verilmişti. Ancak İsrail Başbakanı Netanyahu'nun yeni yerleşim yeri planları hakkında bilgi verme tarzı ve ifadesi şunu çok açık gösteriyor: Bu bir inat tepkisi. Filistinlilerin, BM'de statülerini yükselten başarılı çabalarından dolayı cezalandırılmaları gerektiği düşünülüyor. Bu nedenle Ortadoğu sorununun çözümünde yeni yöntemler düşünmenin zamanı geldi.”

İspanya'nın El Pais gazetesi ise Madrid yönetiminin tasarruf önlemlerine karşı yapılan protesto gösterilerini yorum sütünlarına taşıyor:

“İspanya'da merkezi hükümet ile muhafazakâr bölgesel yönetimlerinin uyguladığı tasarruf önlemleri kamusal sağlık hizmetlerinin kalitesini giderek kötüleştiriyor. Vatandaşlar bunu hissediyor ve bu nedenle de kitlesel protesto gösterileri düzenleniyor. Göstericiler haklı olarak, hükümetin bütçe açığını giderme hedefine her ne pahasına olursa olsun ulaşmak istediğinden ve bu hedefin onlar için halkın tıbbî ihtiyaçlarından bile daha önemli olduğundan şüpheleniyor. Öte yandan İspanyolların çoğunluğu tasarruf yapılmasını anlayışla karşılıyor. Ancak aşılmaması gereken bir sınır var: Tasarruf önlemleri vatandaşların sağlığını riske atmamalı. Ayrıca eğitimi kötü olan gençlerin de geleceğe dair şansları ellerinden alınmamalı."

İngiltere Gazeteleri
Times gazetesi, Suriye'de kimyasal silahların depolandığı bazı tesislerde hareketlilik yaşandığını belirtiyor.

Gazete, bunun Şam'ın kimyasal silah kullanmaya hazırlandığına işaret ettiğini öne sürüyor.

Haberde şöyle deniyor:

"Suriye'de kimyasal silahlar ülkenin farklı bölgelerine yayılmış 35'ten fazla tesiste tutuluyor. Batılı yetkililer, bu tesislerdeki hareketliliğin birkaç gün önce başladığını söylüyor. Yetkililer ayrıntı vermemesine karşın, kimyasal başlıkların top ve roket sistemlerine takılmak üzere taşınmış olabileceği belirtiliyor. Pentagon, İsrail, Türkiye, Ürdün ve İngiltere'yle Suriye'nin kimyasal silah kullanması halinde neler yapılacacağına ilişkin planları ele almıştı."

Patriot toplantısı

Financial Times gazetesi, bugün Brüksel'de bir araya gelecek NATO dışişleri bakanlarının Suriye'den gelebilecek bir saldırıya karşı Türkiye'nin hava savunma sistemlerini güçlendirme planlarını onaylamasının beklendiğini belirtiyor.

Gazeteye göre böylece, Türkiye'de birkaç hafta içinde Patriot füzesavar sistemlerinin kurulmasının yolu açılacak.

Haberde özetle şöyle deniyor:

"Amerika Birleşik Devletleri, Almanya ve Hollanda'nın sağlayacağı füze bataryalarının nerelere yerleştirileceğine ilişkin çalışmanın bu hafta tamamlanması bekleniyor. Ancak Türk yetkililer, sistemin 900 kilometrelik sınırın büyük bölümünü kapsamasını istediklerini söylüyorlar. Bu talep ittifak içinde yoğun bir tartışma başlatmış durumda. Alman ve Hollandalı yetkililer talep edilen miktarın kapasitelerini aşacağı mesajını veriyorlar."

Haberde Patriot planlarının Rusya ve İran tarafından kaygıyla izlendiği, bu ülkelerin NATO'yu krizi tırmandırmak ve bölgede nüfuzunu artırmaya çalışmakla suçladığı belirtiliyor.

Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin'in İstanbul'da Patriot'lara gönderme yaparak 'Duvarda silahınız varsa sonunda patlar" dediği hatırlatılan haber şöyle devam ediyor:

"Patriot radarları Suriye'nin iç kesimlerini bile görebilecek. Ama ittifak yetkilileri füzelerin Türkiye topraklarını korumak için yerleştirileceğini söylüyor."

'Müdahalenin ilk adımı'

Financial Times, Patriot füzelerinin Amerika Birleşik Devletleri-Rusya ilişkilerini nasıl etkileyeceğinin bilinmediğine de dikkat çekiyor.

Moskova'daki Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Orta Doğu uzmanlarından Georgi Mirski'ye göre Kremlin, Patriot füzelerinin konuşlandırılmasını, Batı'nın Suriye'ye müdahale hazırlığı girişimi olarak görecek.

Mirski, "Bu, Putin'e göre uçuşa yasak bölge ilanıyla sonuçlanacak yeni Libya senaryosunun başlangıcı" diyor.

Habere göre NATO yetkilileri ise Patriot füzelerinin uçuşa yasak bölge oluşturulması için kullanılmayacağında ısrar ediyor. NATO dışişleri bakanlarının sonuç bildirisinde bu noktaya vurgu yapılması ihtimalinden söz ediliyor.

Independent'a göre NATO Genel Sekreteri de bu yönde bir açıklama yaptı ve "Suriye rejiminin füzeleri ve kimyasal silahları var. Kararımızı verirken bunları dikkate almalıyız. Suriye kimyasal silah kullanacak demiyoruz. Bu konuda bilgimiz yok ama bu görmezden gelebileceğimiz bir şey değil" dedi.

Financial Times yazarlarından Gideon Rachman 'Suriye'ye müdahaleye doğru tehlikeli bir gidişat'tan söz ediyor.

Yazar özetle şöyle diyor:

"Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avrupa'da 'Suriye konusunda bir şeyler yapılmalı' sesleri giderek yükselmeye başladı. Bu sesler o kadar yükseldi ki yakında gerçekten bir şeyler yapılabilir. İlk adım Suriye muhalefetinin silahlandırılması olacak. İkinci adım ise, hala değerlendirme aşamasında olsa da uçuşa yasak bölge oluşturulması olacak"

"Müdahale savaşı bitirir mi, yoksa Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın doğrudan dahil olacağı savaşı yeni bir boyuta mı taşır? Amerika'da Suriye'ye müdahaleyi savunan eski dışişleri bakanlığı kurmaylarından Anne-Marie Slaughter, Amerika'nın müdahaleden kaçınarak temsil ettiği değerlere ihanet ettiğini söylüyor ve müdahalenin on binlerce insanın hayatını kurtarabileceğini ve dengeleri değiştirebileceğini belirtiyor. Müdahale yanlılarına göre Esad'ın düşüşü kaçınılmaz. Eğer Batılı güçler, savaşın galibine silah yardımı yapmazsa savaş sonrası Suriye'yi şekillendirme konusunda sınırlı bir etkiye sahip olacaklar."

Yazı şöyle devam ediyor:

"Müdahale yanlıları jeopolitik açıdan da Esad'ın düşüşünün İran'a darbe anlamına geleceğini söylüyorlar. Bazı Amerikalılar, ABD'nin geride durarak bölgede nüfuzunu azaltacağını belirtiyor ve 'Küçücük Katar'ın nasıl olur da Suriye üzerinde dünyanın tek süper gücü ABD'den daha fazla etkisi olur?" diye soruyor. Ama müdahaleye karşı en önemli argüman sonuçlarının kestirilemeyecek olması. Batı'nın hava bombardımanı Esad rejiminin sonunu getirse bile, iktidara hangi güçlerin geleceği bilinmiyor. Bir de bombardımanın savaşın yönünü değiştirmesi riski var. Bu durumda Batı büyük bir istikrar gücü konuşlandırmak zorunda kalabilir bu da akıllara Irak ve Afganistan'ı getirir. "



Almanya Gazeteleri
Frankfurter Allgemeine Zeitung, İsrail hükümetini, Ortadoğu’daki barış arayışını yokuşa sürdüğü gerekçesiyle eleştiriyor:

“Ortadoğu'nun barışa kavuşma umudu sönmüş değil. Ama İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun, Kudüs’ün doğusunda üç bin konutluk yerleşim birimi kurma kararının barışa hizmet ettiği de söylenemez. Netanyahu zaten barışı istemiyor. Filistin toprağında İsrail yerleşim birimleri kurulması devletler hukukuna aykırıdır. Filistinliler artık Birleşmiş Milletler bünyesinde buna karşı çıkabilecekler. Bu proje Netanyahu’nun sadece barış görüşmelerinin yeniden başlatılmasına önem vermediğini gösteriyor. Devletler topluluğu barış kapısının temelli kapanmasını arzulamıyorsa Netanyahu’yu cezalandırıcı olmaktan çıkarıp müzakereci yapmaya gayret etmelidir.”

Frankfurter Rundschau gazetesinin aynı konudaki yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

“Bütün dünya Ortadoğu'daki tarafların barış müzakerelerini yeniden başlatması için ısrar ediyor. Netanyahu, Filistinlilerin statüsünün Birleşmiş Milletler tarafından yükseltilmesine Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yeni yerleşimler kurarak karşılık veriyor. Bu adım, İsrail hükümetinin adil barışı istemediğinin kanıtıdır. Avrupa başkentlerinden gelen eleştiriler Netanyahu’yu etkilemeyecektir. İsrail Başbakanı kendini kuvvetli ve azametli görüyor. Oysa protestolar yerindedir. İsrail’in dostları en azından başbakanın, radikal düşmanlarının eline koz vermekle ülkesinin çıkarlarını tehlikeye attığını anladılar.”

Mannheimer Morgen gazetesi İsrail’deki iktidarın aynı zamanda yaklaşan genel seçimleri de hesaba kattığını belirtiyor:

“Son günlerde Netanyahu hükümetinin iki hesabı fahiş hatalı çıktı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda böylesine ağır bir hezimete uğrayacağını tahmin etmiyordu. Avrupa devletlerinin yerleşim planlarını protesto yağmuruna tutacağını da hesap etmemişti. Tam da İsrail’in çevresinde hayra alamet olmayan gelişmelerin görüldüğü bir sırada. Ortadoğu’nun koordinatlarında gerçekten dramatik bir kayma olursa, İsrail’in bunu görmezlikten gelme lüksü olmayacaktır. Görünüşe göre İsrail muhtemel değişikliklere ne cevap vereceğini bile düşünmüyor. Onun yerine yeni yerleşim birimleri inşa ediyor. Ne de olsa genel seçimler yaklaşıyor.”

Suudi Arabistan’ın Almanya’dan yüzlerce tank almak istediği yönünde gelen haberler, hem siyaset dünyasında hem de basında yankı bulmaya devam ediyor. Stuttgarter Zeitung gazetesinin Almanya’nın silah ticareti konusundaki yorumu şöyle:

“Federal Hükümet silah ihracatı konusunda daha atılgan bir çizgiye kayıyor. Ancak şeffaflık konusunda eksiklerin olması, güvensizliği tetikliyor ve yarardan çok zarara neden oluyor. Zira bu yolla Suudi Arabistan’ın talep ettiği tanklar örneğinde olduğu gibi, Alman yapımı silahların, yeterli derecede üzerinde düşünülmeden, kullanımlarını kimsenin kontrol edemeyeceği kriz bölgelerine gönderilmesi mümkün olabilecek. Her silah ihracatına karşı çıkmaya gerek yok, ancak hükümetin süreci tamamen kapalı kapılar ardında tutan tavrı ölümcül olacaktır.”

Saarbrücker Zeitung ise konu hakkında şu yorumu sunuyor okurlarına:

“2011’deki silah ihracatına ilişkin rapor bile, farklı ülkelere yapılan ihracatın ayrıntılarıyla gözler önüne serilebilmesini önemli ölçüde engeller şekilde hazırlanmış. Zaten Federal Meclis, iş çoktan bağlandıktan sonra haberdar ediliyor. Ayrıca satışlar için verilen onaylar konusunda herhangi bir gerekçe de belirtilmiyor. Ancak Federal Hükümet şimdi birçok kez altını çizdiği üzere gizlilik prensibine bağlı kalmaya devam ederse, bu kararların uluslararası güvenlik ve ahlak çerçevesinde değil, Alman savunma sanayinin çıkarları doğrultusunda alındığı yönündeki şüpheleri arttıracaktır. Muhalefet Merkel'in bu doktrinini seçim kampanyasında konu etmeli.”

Nürnberger Zeitung gazetesinin bu konudaki yorumuyla basın özetlerine son veriyoruz:

“Alman silah ihracatının yüzde 42’si artık Avrupa Birliği ve NATO dışındaki ülkelere yapılıyor. Daha iki yıl önce bu oran yüzde 29’du. Bu nedenle, Federal Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı Hristiyan Demokrat Birlik üyesi Ruprecht Polenz, savunma alanındaki ihracatın işleyişi konusundaki eleştirilerinin doğru olduğunu söylemekte haklı. Seçilmiş parlamenterlerin yer aldığı gizli bir kurulun oluşturulması yönündeki öneri, bu nedenle ciddi olarak ele alınması gereken bir adımdır.”


(dw türkçe-bbc türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.