Avrupa Basınında Bugün (30 Kasım 2012)
Avrupa basınında BM’de yapılacak Filistin’in “gözlemci devlet” statüsü başvurusuna dair oylama ve Mısır’daki gelişmeler ağırlıklı yorum konuları.
Fransa'nın Le Mond gazetesi, Filistin Özerk Yönetimi'nin Birleşmiş Milletler'e “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü başvurusunu şöyle yorumluyor:
“BM Genel Kurulu'nda çoğunluk Filistinlilerin talebini destekliyor. Aksine BM Güvenlik Kurulu'nda oylansaydı ABD İsrail'in en önemli müttefiki olarak hemen veto ederdi. Filistinlilerin devlet olarak tanınma talebi ABD'yi huzursuz ediyor. Bu Filistin lideri Abbas'ın üzerindeki baskıyı artırabilir. Oylamanın sonucu İsrail'in bir metre dahi geri adım atmasını sağlamayacak ya da radikal Hamas militanlarının Gazze sınırından yaptığı saldırıları azaltmayacak. Ancak Fransa'nın Filistin'in tanınması yönünde oy vermesi ona şeref kazandıracak. Bu sembolik jest ile Filistinlilere unutulmadıkları gösterilecek.”
İtalya'da yayımlanan La Repubblica gazetesi de aynı konuyu taşıyor yorum sütunlarına:
“Avrupalılar bugün çok büyük bir sorumluluk baskısı altında. Her zaman olduğu gibi Avrupalılar Filistinlilerin başvurusu hakkında da ortak bir tutum sergilemeyi başaramadı. Yani bölünmüş şekilde oy kullanacaklar. Fakat bilmeliler ki Filistinlilere karşı verilecek bir oy ya da sadece bir çekimser oy Filistin lideri Mahmud Abbas için bir hezimet anlamına gelecektir. Sadece onun değil şiddeti reddeden, siyasi yolu tercih eden her Filistinli için de. Bir Avrupalı için elindeki tek gücü sözleri olan yaşlı bir liderin sembolik bir hakka kavuşmasına hayır demek güçtür. Ayrıca objektif bakıldığında bu yalnızca Filistin'e değil, İsrail'e de verilmiş bir adalet mesajı olacaktır.”
Hollanda'da yayımlanan NRC Handelsblad adlı gazete Mısır'da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin makamının yetkilerini genişleten yeni düzenlemelerine gelen tepkileri yorumuna konu alıyor:
“Mursi hesaplarında yanlışlık yaptı ve pek çok kişinin güvenini kaybetti. Sadece kendi ülkesinde değil yurtdışında da… Tam da uluslararası toplum nezdinde Gazze Şeridi'nde geçici ateşkes sağlanması çabaları ile kabul görmeyi hak etmişti. Kerhen de olsa, yaptıkları ile şu ana kadar bölük pörçük durumda olan muhalefeti birleştirmiş oldu. Müslüman Kardeşler'in gösterilere mesafeli durması sevindirici, yoksa onlar tarafından düzenlenen bir gösteri kolaylıkla kontrolden çıkabilirdi. Mursi şimdi Mısır'ın ikiye bölünmesini engellemeli. Bunu yapabilmek için muhalefete ihtiyacı var ve bu yüzden yeni düzenlemeleri geri çekmeli.”
Rusya'da yayımlanan Kommersant gazetesi de Mısır Devlet Başkanı Mursi'nin yetkilerini artıran kararnameye karşı yapılan protesto gösterilerini yorumuna konu alıyor:
“Televizyona yansıyan Mısır'a ait görüntüler giderek Arap Baharı'nın doruk noktasını anımsatmaya başladı. Mısır'ın lideri nedeniyle yaşanan kriz sadece sokaklarda hissedilmiyor. Yargı temsilcileri de Devlet Başkanı Muhammed Mursi'ye karşı giderek daha sert ifadeler kullanıyor. Mursi'nin istifasını isteyen kesim güç kazanıyor. Tahrir Meydanı'ndaki gösterilerde 40'tan fazla parti ve sivil toplum hareketinin temsilcileri yer aldı. Mursi ise büyük oranda genişlettiği yetkilerinden feragat etmeye razı değil.”
İngiltere Gazeteleriİngiltere gazetelerinde bu sabah en fazla öne çıkan haber, ülkedeki basın özgürlüğü konusundaki Leveson soruşturması kapsamında yayınlanan raporla ilgili.
Telekulak skandalının ardından, Cameron'ın inisiyatifiyle başlatılan Leveson soruşturmasıyla ilgili rapor dün yayınlandı.
Raporda İngiltere'de basının denetlenmesi için yeni bağımsız bir kuruluşa ihtiyaç olduğu ve bu kuruluşun yasayla desteklenmesi gerektiği bildiriliyor.
Böylece İngiltere’de 300 yıldan fazla bir süredir ilk defa parlamentonun basının denetlenmesinde rol alması öneriliyor.
Hemen hemen bütün İngiliz gazeteleri raporun İngiliz hükümeti içinde görüş ayrılıklarına yol açtığının altını çiziyor.
Basın nasıl denetlenmeli?
Koalisyon hükümetinin büyük ortağı Muhafazakar Parti'nin lideri ve Başbakan David Cameron, Yargıç Brian Leveson'ın 2 bin sayfalık raporundaki birçok noktaya katıldığını, basın için yeni bir denetim sistemine ihtiyaç olduğunu ancak bu sistemin yasayla desteklenmesinin gerekli olmadığını belirtiyor.
Başbakan Yardımcısı Nick Clegg’se raporun önerdiği yeni denetim sisteminin tamamen arkasında duruyor.
Financial Times, Leveson raporu üzerinden ortaya çıkan bu gerilimin koalisyon ortaklarını arasında ilişkileri gerebileceğini yazıyor.
İngiliz gazetelerinin rapora yaklaşımları birbirinden farklılık gösteriyor.
Finacial Times’tan Robert Budden ‘Leveson’ın görevi kötüye kullanmaları suçlaması anlaşılır ama gazetelere düzenleme getirme önerileri basın özgürlüğünün altını oyma korkularını artırıyor’ yorumunda bulunuyor.
Independent gazetenin ediyoryal görüşünü yansıtan imzasız yazısında “Soruşturma basının yeni türde düzenlenmesinin koşullarını ortaya koymada başarılı olduğunu ancak yeni bir basın yasasının ilkesel olarak yanlış ve ayrıca da gereksiz olduğu’ belirtiliyor.
Daily Telegraph’tan Benedict Brogan’sa Başbakan David Cameron’ın beklenmedik hamlesinin onu özgürlüklerin savunuculuğunda lider duruma getirdiğini yazıyor.
Brogan, basının denetlenmesi için yeni bir düzenlemeyi savunan İşçi Partisi lideri Ed Miliband’le Başbakan yardımcısı Nick Clegg’I kısa vadeli çıkarlar peşinde olmak, oportünüstce davranmak ve liberalliğe aykırı hareket etmekle suçluyor.
Independent ise ana sayfasından Başbakan Cameron’a sert çıkıyor.
Gazete ana sayfasında söz konusu raporun hazırlanmasının bir yıldan fazla sürdüğünü, 5 milyon sterline mal olduğunu, 2000 sayfadan oluştuğunu hatırlatıyor ve açıklanmasından saatler sonra rapordaki anahtar bulguların David Cameron tarafından kabul edilmediğini yazıyor.
Gazeteden Teve Richards konuyla ilgili yazısında Cameron’ın bu adımıyla çok riskli bir kumar oynadığını belirtiyor.
‘Artık tırnak işareti kullanmadan Filistin yazabileceğim’
Filistin Yönetimi’nin Birleşmiş Millet’de üye olmayan gözlemci devlet statüsü elde etmesi de İngiltere gazetelerinde bu sabah geniş yer kaplıyor.
Independent’tan Robert Fisk gelişmeyi kendi gazetecilik pratiği üzerinden yorumlamayı tercih etmiş. Fisk şöyle yazıyor: “Artık yazılarımda ‘Filistin’i tırnak içine almak zorunda değilim. Sadece Filistin.”
Daily Telegraph’tan David Blair analizde ‘yeni statünün Filistinliler için iyi olduğunu ancak bunun sorunların çözümüne çok küçük bir katkı sunacağını’ yazıyor.
Blair şu yorumda bulunuyor: “Filistinliler ilk kez resmi olarak gözlemci ‘devlet’ olacaklar. Ama bu temelde bir şeyi değiştirecek mi? Sonuçta gerçek bir Filistin devleti ancak Abbas veya haleflerinin İsrail’le, mücadelelerinin merkezindeki hayati sorunları çözecek bir barış anlaşması imzalamasıyla ortaya çıkacak.”
İngiltere’ye net göç düşüyor
Guardian gazetesinde yayınlanan İngiltere’ye göç rakamlarıyla ilgili bir haber ülkeye göçün büyük bir düşüş içinde olduğunu ortaya koyuyor.
Ulusal İstatistik Ofisi’nin verilerine göre İngiltere’ye net göç geçen yıla göre dörtte bir oranında düşerek 242 binden 183 bine geriledi.
İstatistikçiler bu yıl Mart ayında 60 bin’lik çok büyük bir düşüşün yaşanmasının nedenini yeni vize düzenlemeleri nedeniyle eğitim için İngiltere’ye gelen öğrencilerin sayısındaki azalmasıyla, daimi bir iş aramak için İngiltere’den ayrılanların sayısındaki artışa bağlıyor.
Gazete bu yılki düşüş rakamlarının son dört yılın en yüksek düşüş rakamları olduğunu vurguluyor.
Rapora göre İngiltere’ye bu yıl en fazla Hindistan’dan göç olmuş. Hindistan’ı ise Çin takip ediyor.
Bununla birlikte gazete rapordaki ilginç bir ayrıntıya dikkat çekiyor ve İngiltere’den Hindistan’a göçün artmasının altını çiziyor. Buna göre İngiltere’de yaşayan Hintler’den 21 bin kişi çalışmak ve yaşamak üzere bu yıl Hindistan’a gitmiş.
Almanya GazeteleriBM’deki Filistin oylaması ışığında AB ve Almanya’nın Ortadoğu politikası ve Yunanistan'ı iflastan kurtarma çabaları, Alman basınında öne çıkan yorum konularını oluşturuyor.
Filistin’in ‘gözlemci kuruluş’ statüsünün ‘üye olmayan gözlemci devlet’ konumuna yükseltilmesi için Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yapılan oylamada, Almanya çekimser kalmayı tercih etti. Frankfurter Rundschau gazetesi, oylama ışığında Merkel hükümetinin dış politikasını ele alıyor:
“Filistin’in BM statüsünün yükseltilmesine İsrail’in şiddetle karşı çıkması, iyi bir şey değil ama yine de belirleyici olan bu değil. Zira Berlin 2008 yılında Kosova’nın bağımsızlığını tanımak için Sırbistan’ın onayını bekleme gereği duymamıştı. Ama Filistin konusunda Başbakan Angela Merkel farklı bir karar verdi. Bu karar yanlış bile olsa Merkel, ikinci iktidar döneminde nadir görülen bir şey ortaya koydu: Gerçek bir dış politika! Yani kişisel beğeniler, güncellik veya Almanya’daki kamuoyu yoklamalarına göre değil, aksine stratejik çıkarları göz önüne alan bir dış politika izledi.”
Der Tagesspiegel gazetesinin aynı konuya ilişkin yorum ise şöyle:
“Alman dış politikası! Bu kavramın anlamına yakışır bir politika var mı gerçekten? Goethe “geçti gitti” aptalca bir ifade diyor. Ancak hem Yeşiller ile Sosyal Demokratlar iktidarında hem de Hrıstiyan Birlik Partileri ile liberaller iktidarında yaşananlar, sadece Dışişleri Bakanlığı’ndakileri değil çoğu kişiyi dehşet içinde bırakıyor. Dışişleri Bakanlığı’nın bu şekilde değer kaybetmesi, yakında ne içeride ne de dışarıda telafi edilemeyecek hale gelecek. Bugün artık kimsenin önemli bir konuda Dışişleri Bakanlığı’na daha doğrusu Dışişleri Bakanı’na bir şey sormasına gerek yok. Zira onun tutumu, eğer tutum gerekiyorsa tabii, çekimserlik. Ama bu bir tutum değildir. Karasızlığı akıllıca bir politikaymış gibi kullanmak, değer kaybetmekten de kötü olabilir.”
Stuttgarter Zeitung ise Ortadoğu’ya yönelik dış politikada ortak bir Avrupa yaklaşımının gerekliliğini, yorum sütunlarına taşıyor:
“Almanya’nın Ortadoğu’daki etkisi hiç de az değil; yine de Alman diplomasisi bölgede tek başına bir şey değiştiremez. Ancak ortak bir Avrupa dış politikası bölgede ilerleme kaydedilmesini sağlayabilir. Ve bölgedeki sorunlara ortak bir Avrupa yaklaşımı kaçınılmazdır. Çünkü ABD, bölgeye olan ilgisini belirgin bir şekilde kaybediyor ve bölgedeki dengeleri korumada gelecekte Avrupa’nın kendi başına kalacağı Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu, giderek Avrupa’nın dış avlusu olarak görmeye başlayacak. Washington’un ilgisi çoktan Pasifik Bölgesi’ne kaydı.”
Basın turumuzu Nordwest Zeitung gazetesinin Yunanistan’ı iflastan kurtarma çabalarına ilişkin yorumu ile noktalıyoruz.
“Dramatik ölçülere varan kamu borcu ile Atina’nın taze paraya olan ihtiyacının bir türlü bitmeyeceği acı bir gerçek. Aksine önümüzdeki yıllarda bu borç dağ gibi büyüyecek ki, 2020 yılında toptan eritilsin diye. Bu olay akışı içerisindeki dönemde ise Alman vergi mükellefleri Yunanistan bütçesine doğrudan ödeme yapmaya devam edecek. Sonuç belirsiz. Yunanistan’ı iflastan kurtarmak, giderek boyun eğmek ile ülkenin iflasının daha fazla milyarlara mal olacağından duyulan büyük korku arasında kör bir uçuşa benziyor. Hangisini tercih etsek acaba?”
(dw türkçe-bbc türkçe)

YORUM YAZIN