Avrupa Basınında Bugün (22 Kasım 2012)
Avrupa gazetelerindeki yorumlar, Patriot füzelerinin Türkiye’ye konuşlandırılması planları ve Fransa’nın kredi notunun düşürülmesiyle ilgili.
Hollanda gazetesi Algemeen Dagblad, “Patriotlar için talep gelirse, geri çevrilmemeli” başlıklı yorumunda, Türkiye’ye yerleştirilmesi planlanan füzesavar bataryalarına ilişkin şunları yazıyor:
“Türkiye’nin bu konuda yapacağı rica, birçoklarını dehşete düşürüyor; çünkü Avrupa’da kimse Suriye’deki çatışmaların içine düşmek istemiyor. Bunun gerekçesi, istenmeden atılan ve yönünü şaşırmış füzeler olsa da… .
Ankara’nın bu konuda yardım istemesi durumunda Almanya ile Hollanda’nın korkularını yenmeleri gerekiyor. Birincisi, NATO üyesi olmalarından kaynaklanan yükümlülükleri nedeniyle. Zira İttifak'a üye ülkelerden biri yardım talebinde bulunmuşsa, kimse başına kuma gömemez. Diğer yandan, buradaki ricanın savunma amaçlı bir niteliği de var. Patriotları kullanacak olan birlik, sadece ve sadece Türkiye topraklarına füze saldırısı durumunda devreye girecek. Tüm bu gerekçeler göz önünde tutulduğunda Türkiye’nin müracaatını geri çevirmek için hiçbir geçerli argüman kalmıyor.”
Fransız Le Monde ise yorum sütunlarına Gazze’de ateşkes sağlanması çabalarını taşımış:
“Gazze Şeridi’nde ulaşılmak istenen hedef, yani gerilimin tırmanmasının önlenmesi, aslında statükoya dönüş anlamına geliyor. Yeniden bir şiddet ortamı doğuncaya kadar... Tüm işaretler bunu gösteriyor… Hamas şüphesiz ki, Mahmud Abbas’ın El Fetih hareketinin diplomatik yaklaşımlarından çok daha fazla başarı getiren silaha başvurma opsiyonundan vazgeçmek istemeyecektir. Öbür taraftan İsrail, Gazze Şeridi’ni acımasız bir biçimde abluka altında tutma tavrını bırakmayacaktır. Bunun sonucunda Filistinli siviller, İslamcıların füze saldırıları akabinde ne tür misilleme gelecek olursa olsun, İslamcılardan ziyade her zaman Yahudi devletini suçlayacaklardır.”
Yine bir Fransız gazetesi olan Le Figaro'dan seçtiğimiz yorum ise farklı bir konuda. Gazete, Amerikan kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Fransa’nın notunu aşağı çekmesini şöyle değerlendiriyor:
“Ve olması gereken şey oldu. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın beş yıllık görevinin ilk altı ayını gözlem altında tutan Amerikan kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s görüşlerini kamuoyuna duyurdu. Buna göre Moody’s, en iyi yönetimlerle idare edilen ve en verimli ekonomi politikaları uygulayan ülkelere lâyık gördüğü, yüksek değerdeki AAA notunu Fransa’nın artık hak etmediğine hükmetti. Açıkça söylememiz gerekirse, başka türlü bir sonuç sürpriz olurdu! Fransa’nın kredi notunun yeniden düşürülmüş olması, her şey tepetakla olmadan ülkeye yapılmış son bir uyarı olarak anlaşılmalı.”
Fransa’nın kredi notunun düşürülmesine ilişkin olarak İspanyol gazetesi El Periodico yorumunda şu görüşleri savunuyor:
“Kredi derecelendirme kuruluşları büyük ölçüde itibar kaybettiler. Buna rağmen Moody’s’in Fransa’ya ilişkin kararı ilgi yarattı. Fransa krizin merkezine kayıyor. Bundan daha iki hafta önce Anglosakson medyada Fransız ekonomisi ‘AB’nin saatli bombası’ olarak nitelendirilmişti. Almanya, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın politikalarını açıkça eleştirmekten çekiniyor, ama bıkıp usanmadan katı tasarruf politikalarında ısrar ediyor. Bu da, çok sert olmayan bir politik rota ile yükün adil bir biçimde dağıtılmasını amaçlayan Fransız sosyalistlerini nahoş bir duruma düşürüyor.”
İngiltere Gazeteleri
Filistin’in Gazze Şeridi bölgesinde ve İsrail’de patlama seslerini susturmayı amaçlayan ateşkes, İngiltere basınına İsrail için bir siyasi yenilgi olarak yansıyor.
Guardian, her iki tarafın da “zafer” ilan ettiğine dikkat çekerken, Hamas lideri Halid Meşal’in “İsrail’in macerasının başarısızlıkla sonuçlandığı” yönündeki sözlerini aktarıyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise Filistinli militanlara ait binlerce füzenin imha edilmesiyle ve Hamas’ın altyapısının çökertilmesiyle övünüyor gazeteye göre.
Ateşkesin geleceğinin 24 saat içinde, sınır güvenliği ve saldırıların tekrarlanmaması konusundaki görüşmelerde olduğu da haberde belirtiliyor.
Guardian’ın başyazısında, varılan ateşkes anlaşmasında Hamas’ın ileri sürdüğü, “Gazze Şeridi’ne insan ve mal geçişinin yeniden başlaması” talebinin yer aldığına işaret ediliyor.
Eli güçlenen Hamas’ın, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün liderliğine soyunabileceği öngörüsünde bulunan Guardian başyazarı şu satırları sıralıyor: “İsrail Başbakanı’nın niyeti bu muydu? Yoksa sadece güç kullanmanın sınırını mı keşfetti? Belki de Netanyahu Hamas’ı silip atmayı denemek yerine, onlarla konuşmayı denemeli.”
Ian Black de, gazetedeki yorumunda, “En büyük kazanan Mısır Cumhurbaşkanı” diyor.
Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Mursi’nin hem Hamas’ın güvenini kazandığı, hem bölgesel bir oyuncu olarak kabul edildiği, hem de İsrail ve ABD’den teşekkür aldığı anlatılıyor yorumda.
Daily Telegraph’daki analizinde Richard Spencer, İsrail’de siyasi bölünme artarken, Hamas’ın ABD müttefiği Türkiye, Mısır ve Katar ile ittifak yaptığına dikkat çekiyor.
Türkiye’nin Patriot talebi
Türkiye’nin NATO’dan, Suriye sınırı güvenliği için Patriot füze savunma sistemi talep etmesi de haber konusu bazı İngiliz gazetelerinde.
Financial Times, bir değerlendirme ekibinin önümüzdeki hafta Türkiye’nin ihtiyaçlarını tespit etmek için Ankara’ya geleceğini aktarıyor.
Bir NATO yetkilisinin ağzından, şu değerlendirmeye yer veriliyor gazetede: “Türkiye’nin kayda değer bir askeriyesi var ama balistik füze savunması belli ki desteğe ihtiyaç duydukları bir alan.”
Guardian ise Patriot sistemine Almanya, Hollanda ve ABD’nin sahip olduğunu hatırlatarak, Türkiye’nin talebinin yerine getirilmesinde bu ülkelerin cevabının belirleyici olacağını dile getiriyor.
Financial Times’ın Türkiye eki
Financial Times, yatırım ekinde Türkiye’yi mercek altına alıyor.
Türk ekonomisinin, iç talep yerine ihracata yönelimle, yeniden dengelendiğini yazan Daniel Dombey, geçen yılki yüzde 8,5’lik büyümenin, kontrollü olarak yüzde 3 civarına düşürüldüğüne dikkat çekiyor.
“Hâlâ yeniden dengelemenin nereye kadar uzayacağı ve uygun büyüme seviyesi hararetli tartışmaların konusu” diyen Dombey, siyasi riski artıran iki başlığa dikkat çekiyor: Komşu ülke Suriye’deki savaş ve 10 yıldır siyasi hayatta baskın olan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın henüz ortada olmayan “Başkanlık” koltuğuna oturmak istemesi.
Yazara göre, Türk şirketlerin zengin Orta Doğu ülkelerine satışlarında yaşanan patlama, Suriye’deki iç savaş ve Ankara’nın Tahran ve Bağdat ile olan ilişkilerindeki bozulma nedeniyle sallantıda.
Makalede, OECD’ye dayanılarak, Türkiye’nin büyüme oranını yüzde 6 civarında tutabilmesi için işgücü alanındaki kısıtlamaları kaldırma ve mesleki eğitimi artırma gibi reformlar yapması gerektiği savunuluyor.
Türkiye ekinde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yapılan ve geçen hafta Financial Times’ta yayınlanan iki röportajın bir derlemesine yer veriliyor.
Röportajlara imza atan Daniel Dombey, bir başka analizinde görüşünü açıkça dile getiriyor: “Erdoğan ve Gül ülkenin AB’ye talipliğinde farklılaşıyor.”
Dombey, Başbakan Erdoğan’ın ortaya attığı “ölüm cezasını geri getirme” fikrinin, zaten sorunlu olan Türkiye-AB ilişkileri için “ölüm çanı” anlamına geleceğini belirtiyor.
Financial Times yazarı, Abdullah Gül’ün ise ülkenin dönüşümünü AB üyeliğiyle tamamlayacağı görüşünde olduğunu aktarıyor.
Avrupa Birliği’nin eski Ankara Büyükelçisi Marc Pierini gazeteye, “Erdoğan hükümetinin dini ve ideolojik sebeplerle Avrupa’dan uzak durduğu” kaygısını aktarmış.
Pierini buna rağmen, hızla büyüyen ekonomiler arasına girmek isteyen Türkiye’nin geleceğinin Orta Doğu’da değil Avrupa’da olduğu görüşünü şu ifadelerle vurguluyor: “Körfez ülkelerinin Türkiye’de ne yatırımı yaptığına bakın: alışveriş merkezleri.”
İstanbul’da yaşayan gazeteci Andrew Finkel ise Financial Times’ın Türkiye ekinde, yüksek sosyetenin yemek yediği tarihi yerleri anlatıyor.
Olaylı öğrenci eylemi
Independent, İngiltere’deki Ulusal Öğrenci Birliği’nin çağrısıyla yapılan eylemdeki olaylara yer veriyor bugünkü sayısında.
Öğrenci Birliği Başkanı Liam Burns’ün konuşması esnasında kürsünün işgal edildiğini yazan gazete, bazı öğrencilerin, gösteriyi düzenleyenlerin polisle yakın işbirliği yapmasına tepki gösterdiğini belirtiyor.
Gazeteye göre, bu öğrencilerin tepkisinin sebebi, yürüyüşün hükümet binalarının bulunduğu bölgeye yapılmasını istemeleriydi.
Guardian ise 10 bin kişinin beklendiği gösteriye sadece 3-4 bin öğrencinin katıldığına dikkat çekiyor.
Sadece 2 yıl önce üniversite öğrenim harçlarının artışına karşı 50 bin öğrencinin sokağa döküldüğünü hatırlatıyor gazete.
Sınır İdaresi’nde skandal ve AB zirvesi
Daily Telegraph manşetine, İngiltere’deki Sınır İdaresi’ndeki sorunları taşımış.
Habere göre, bugün açıklanacak bir rapor, 120 bin mülteci ve göçmenin takip edilmediğini ortaya çıkarıyor.
İdaredeki durum o kadar vahimmiş ki, Liverpool’da göçmenlik başvurusu yapanların ve milletvekillerinin mektuplarının içinde bulunduğu 150 kutu hiç açılmamış bile.
Times gazetesinin birinci sayfasındaysa, bugün Brüksel’de yapılacak Avrupa Birliği görüşmeleriyle ilgili ön haber yer alıyor.
Haberde, bütçe artışına direnen İngiltere Başbakanı David Cameron’ın karşısına öncelikle İtalya ve Fransa’nın dikileceği belirtiliyor.
Almanya Gazeteleri
Alman basınında Türkiye’nin NATO’dan destek talebinde bulunması ve Avrupa Birliği’ndeki bütçe görüşmelerine ilişkin yorumlar öne çıkıyor.
Landeszeitung gazetesi Almanya’nın Türkiye’nin talebine olumlu bakmasını şöyle değerlendiriyor:
“Libya fiyaskosunda olduğu gibi yine düşünmeden davranılmış olsa da, Westerwelle bu kez doğru mesaj verdi. Türkiye NATO’nun başlıca ortaklarından biri ve Almanya’nın ittifak içindeki desteğini almayı hak ediyor. Ayrıca Ankara, Suriye’deki iç savaş nedeniyle ortaya çıkan mülteci sorununu neredeyse tek başına sırtlamış olduğu için de. Berlin bu konuda düşüncesiz davranamazdı. Ankara, Suriye’deki iç savaşın taraflarından biri. Yolunu şaşıran bir füze ya da Suriyeli çılgın bir savaş pilotu, savaşı NATO üyesi Türkiye’ye, dolayısıyla Alman birliklerinin konuşlanacağı bölgeye, taşıyabilir. İttifak için savaş tehlikesi giderek büyüyor.”
Südwest Presse gazetesi de Almanya’nın tutumunu mercek altına alıyor ve şu satırlara yer veriyor:
“NATO çağırıyor ve Angela Merkel de itiraz etmiyor. Alman hükümeti, Libya rezaletinin tekrarlanmasını bu kez istemiyor. Zaten askerî mevcudiyet, genellikle siyasi ağırlığa dönüşür. Nitekim kabak, sorumluluğu üstlenmek zorunda kalan Alman askerlerinin başına patladı. Zira Almanya’nın uluslararası çerçevede sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik olarak da pozisyon alması gerekiyor.”
Avrupa Birliği’nin bütçe görüşmeleri de Alman basınında geniş yer bulan konular arasında. Bu çerçevede Yunanistan’ın durumuna dikkat çeken Frankfurter Rundschau gazetesi, Birlik içindeki tutarsızlığa işaret ediyor:
“Herhangi bir karar alınamayan ve hayal kırıklığı ile sona eren bir Yunan gecesi daha yaşanmadan şu dikkate alınmalıdır: Yunanistan yeni yardımlar alacak ve Euro’yu kullanmaya devam edecektir. Ancak buna karşın Merkel ve Euro’nun diğer kurtarıcılarının, hesabı kimin üstleneceğini bilmeden verdikleri sözler var. Ama güzel sözler artık yeterli değil. Almanlar daha fazla ödemek zorunda kalacak, Merkel de bunu meclisteki grubuna defalarca anlattı. Ancak Merkel bunun bedelini hâlâ mümkün olduğunca düşük göstermeye çalışıyor…”
Frankfurter Allgemeine gazetesinde yer alan yorumda da Avrupa Birliği ülkelerinin daha kararlı davranması gerektiği belirtiliyor:
“Öyle ya da böyle şimdiki ya da bir sonraki Alman hükümetinin, borçlanma krizinin kefaletlerle, dolaylı ödemelerle ya da dışarıdan destekle artık kontrol altına alınamayacağını idrak edeceği günler de gelecek. Yunanistan’ı kaderine terk etmeme kararının siyasi olduğunu hatırlatmak yeterli olmayacaktır. Avrupalıların çoğunluğu bunun iyi bir karar olduğuna ikna edilemediği takdirde, kurtarma politikalarının devamına bundan böyle çoğunluğun desteği sağlanamayacaktır.”
Mittelbayerische Zeitung'da yer alan yorumda da Avrupa Birliği bütçesinde dengelerin değişeceği uyarısında bulunuluyor:
“Yaşanmakta olan kriz, Avrupa Birliği’nin şimdiye kadar teşvik edilmesine öncelik verdiği alanlardan vazgeçmek zorunda olduğunu gösteriyor. Araştırma, eğitim ve inovasyonun, modern bir bütçenin gerekliliği olarak daha güçlü desteklenmesi gerekir. Ancak herkes sadece kendi kesesini düşündüğü sürece, mevcut durum değişmeyecektir.”
(dw türkçe-bbc türkçe)


YORUM YAZIN