Zana ve Kürt Milliyetçiliği
- BURAK COP - |
Leyla Zana’nın Hürriyet’e verdiği mülakatta sarf ettiği bu sözler, haberci klişesiyle “gündeme bomba gibi düştü”. Kürt sorununda yeni bir barışçıl çözüm arayışı dönemine girildiğine dair, bugüne dek pek çok örneğini yaşadığımız hormonlu bir beklenti, hormonlu bir iyimserlik ortamının oluşmasına da ciddi katkıda bulundu.
Buna bir diğer katkı da iyi polis-kötü polis olarak rol paylaşımında bulunan Erdoğan ve Arınç’ın “Öcalan’a ev hapsi olur mu olmaz mı” konusunda yaptıkları zıt değerlendirmelerdi.
Saman alevi gibi parlayıveren temelsiz iyimserlik, yine ve yeniden toplu ölümler meydana gelince 8.0 şiddetinde deprem görmüş kerpiç ev gibi hızla yerle bir oldu. Bu son temelsiz iyimserlik havasına, bir gün içerisinde Dağlıca ve Hatay’da toplam 19 genç insanın yaşamını yitirmesi son verdi.
Tabii Türk kamuoyunu müteaddit soğuk duşlardan bir yenisine sokan 9 “şehit”ti. Diğer 10 genç memleketin batı yakasında pek az kişinin umurunda. Barışı uzakta tutan biraz da bu durum değil mi zaten? Operasyonlara dair haberlerdeki kaç “teröristin etkisiz hale getirildiği”ne dair bilgiler milyonlarca Kürde ne hissettiriyor, kaçımız bunun empatisini kuruyor?
Şimdi bölgeden yeni çatışma ve bombardıman haberleri geliyor ve bu yazının yazılmasıyla yayımlanması arasında geçen sürede yeni ölümler olacak. Bu yeni kanlı süreç parantezini şimdilik kapatıp daha “genel” bir konuya, Kürt siyasal hareketindeki farklı eğilimlerden milliyetçi olanına değinmek istiyorum. Zana’nın bu eğilimle ilişkisine dair bazı olgu ve olayları kendimce yorumlayacağım.
Kürt hareketi Kürt milliyetçisi mi?
En başta şunu belirteyim; ben Kürt siyasal hareketinin bütününü Kürt milliyetçisi olarak tanımlamayı tercih etmiyorum. Bunu bir ulusal hareket olarak nitelendirmek mümkün, ama buradan yola çıkıp derhal Kürt ulusalcılığı yahut milliyetçiliği etiketini yapıştırmak yanlıştır.
Kürt hareketi illa ki milliyetçi diye tanımlanacaksa da, sol kanat milliyetçi (left-wing nationalist) diye adlandırılması doğru olur. Genelde işgal altındaki, sömürge konumundaki ülkelerde mücadele veren, yahut daha “light” bir ezen-ezilen ilişki formunun ezilen kısmında yer alan halkın temsilcisi olan çok sayıda örgüt tarih boyunca bu kategorinin mensubu olagelmiştir.
Toplumsal eşitlik, halk egemenliği, kendi kaderini tayin hakkı, bağımsızlıkçılık ve anti-emperyalizm gibi temaları farklı ölçülerde ön planda tutan (ve elbette aralarında ciddi farklar da bulunabilen) bu tür hareketlerin pek çok örneği var: Filistin’de El Fetih ve FKHC gibi FKÖ bileşenleri, Hindistan’da İngilizlerle mücadele eden Hindistan Ulusal Kongresi, Kuzey İrlanda’da Sinn Fein, Mısır’da Nasırcılık, ırkçı G.Afrika rejimiyle mücadele eden Mandela’nın ANC’si, hatta günümüz Britanya’sında siyasal yelpazede merkez solda yer alan İskoç Ulusal Partisi ve Galler Partisi Plaid Cymru…
Bu tarihsel hareketler arasında elbette önemli farklılıklar olmuştur. FKHC ve FDKC, FKÖ’nün solundadır. Nasırcılık hareketinde güçlü bir anti-emperyalizm vurgusu varken İskoç Ulusal Partisi’nin vizyonu Birleşik Krallık’tan ayrılmaktan ibarettir. Sinn Fein’in silahlı bir kanadı (IRA) varken Galler milliyetçileri asla şiddete başvurmamıştır vs…
Günümüzdeki Kürt hareketi de bu akımın bir parçasıdır. Marksist kökenli bir hareket oluşu, doğanın korunmasından eşcinsel haklarına kadar savunduğu görüşlerle mecliste grubu bulunan partiler arasında en solda yer alan olması, 90’ların ortalarından beri genel ve yerel seçimlerde “Türk” sosyalist partileriyle kurduğu ittifaklar; Kürt hareketinin sol ve ilerici yönünü gözler önüne seren kanıtlardan sadece birkaçı.
Kürt ulusal hareketindeki ulus anlayışının da dine, ırka, etnisiteye değil kültüre dayandığı açık. Öyle olmasaydı Mardin’den bir Süryani’yi veya Batı illerinden 3 Türk sosyalistini milletvekili seçtirmezlerdi.
Miroğlu, Burkay, Elçi… ve Zana
Bununla beraber, özellikle 2011 seçimlerindeki ittifak formuyla daha da heterojen bir görünüm kazanan Kürt hareketinde (sağ) milliyetçiliğin izlerine de yansıyoruz. Bu eğilim şu anda büyük oranda BDP’nin dışında, ama var böyle bir eğilim.
Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü geçen yıl Ekim’de Radikal’e verdiği mülakatta, “Kürt ulusalcıları ‘Bu Türkler [BDP desteğiyle seçilen sosyalist vekiller] Kürtleri baştan çıkaracak. Nedir bunlar, İttihat Terakki’nin adamı mı’ gibi yorumlar yapıyorlar internette” diye konuşmuştu. Geçmişte Kürt hareketinde önemli konumlarda yer almış Kemal Burkay ve Orhan Miroğlu gibi isimler bir süredir AKP’nin paralelinde ve BDP’ye muhalif bir Kürt siyasal kimliği oluşturma çabasındalar.
Diyarbakır’dan BDP destekli seçilip akabinde partisi KADEP’e geri dönen Şerafettin Elçi, “Sayın Leyla Zana'nın sözlerini destekliyorum. Ben de baştan beri diyordum, olsa olsa bu sorunu Başbakan Erdoğan çözer” diye konuştu. Ve gelelim Zana’ya…
Erdoğan’dan çözüm beklentisini dile getirdiği röportajda Zana, başka ilginç sözler de sarf etmişti:
“Ak Parti’deki Kürt milletvekilleri duyguda Kürt, düşüncede Kürt değildir. BDP’dekiler ise düşüncede Kürt, duyguda değil. İkisi de olaya yarım yarım bakıyor. Yani düşüncede Kürt değil demekle Ak Parti milletvekilleri Kürtlerin geleceğine dair bir şey beslemiyor, düşünmüyor. BDP’liler ise geleceği düşünüyor ama Kürtlerin duygusuna uzak olduğu için çok mekanik kalıyor”.
Zana’nın sözleri, Kürt kimliğine dair enteresan bir “özcü” yaklaşımı ortaya koyuyor. Duygular düşüncelere göre çok daha doğal, içsel, içgüdüseldir. Düşünce ise bilincimizin dış katmanındadır, düşünceyi kısmen duygular belirler, ama daha çok bilişsel katkılar belirler. Yani aileden, sosyal çevreden ve okuldan edinilen kültür belirler.
Bu özcü yaklaşım, “biz yalnızca bize benzeriz” anlamına gelen bir Kürtlük anlayışına, bir Kürtlük “ruhuna” işaret ediyor. Hani neredeyse “AKP’dekiler BDP’dekilere göre daha has Kürt” anlamına gelebilecek sözler. 2007’de yaptığı bir konuşmada Zana’nın, Kürtlerin üç lideri olarak Barzani, Talabani ve Öcalan’ı zikretmesi ise, pan-Kürdist diye tanımlanabilecek bir milliyetçilik anlayışının izini taşıyordu.
BDP’ye mesafeli duruş
Zana’nın BDP’ye dair eleştirisi, içeriden yapılan bir yapıcı eleştiri olmaktan ziyade BDP’ye yönelik bir mesafenin ifadesi. Zira Bağımsız Milletvekili Zana BDP’nin meclisteki faaliyetlerine hemen hemen hiç katılmadığı gibi, kendini BDP’yle özdeşleştirmekten de kaçınıyor. Evet Zana siyasi yasaklı oluşundan dolayı BDP’ye üye olamıyor, ancak kendisiyle aynı durumda bulunan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’tan farklı olarak BDP’ye mesafeli duruyor.
Kürt hareketinde önümüzdeki yıllarda sol kanat ve milliyetçi kanat gibi bir ayrışma yaşanırsa (ki 2’den fazla bir fraksiyonlaşma da pekâlâ söz konusu olabilir) Zana’nın nerede yer alacağına dair bir tahminim var.
Tabii bu fraksiyonlaşma için evvela silahların geri dönüşü olmayan bir şekilde susması lazım.
*bu yazı ilk olarak t24'te yayımlanmıştır.
YORUM YAZIN