Dino'nun Desenleri ve Kaybolan Hayatların Celladı
![]() |
- yazı: GÖKSEL ARSLAN - |
“Abidin Dino bu kitapta derlenen ‘İşkence Desenleri’ni, siyasal düşünceye ve örgütlenme çabalarına karşı o zamana kadarki en kapsamlı sindirme hareketi olan ‘1951 Tevkifatı’ sürerken çizmiştir. Kendisinin de sorgulanıp salıverildiği baskınlarda, yasal örgütlenmesine izin verilmeyen Türkiye Komünist Partisi ile ilişkisi olduğu iddiasıyla 167 kişi tutuklanmıştır. Tutuklanan pek çok yazar, sanatçı, düşünür, akademisyen arasında, o günlerde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde felsefe öğrencisi olan ozan Ahmed Arif de vardır. Gözaltındaki sorgulamalarından sonra Ahmed Arif, Abidin Dino’yu ziyaret ederek sorgulamalarda yaşadıklarını anlatmış ve ‘İşkence Desenleri’ böylece onun tanıklığıyla yaratılmışlardır.“ Kitap işkence desenlerinin tıpkı basımıdır.
Ne yazık ki, iki binli yıllarda bu desenler hala hayatımızın parçası ve hala “siyasal düşünceye ve örgütlenme çabalarına” karşı en lanetli araç.
Doksanlı yıllar. Komiser Sedat Selim Ay sekiz kişiye işkence yaptığı gerekçesiyle 14 ay hapis ve 3 ay 5 gün meslekten men cezası alır. Öte yandan iki davada daha 'işkence' suçlamasıyla yargılanır ve suçu sabit görülmesine rağmen 'zamanaşımı' gerekçesiyle kurtulur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderilen dosyalardan biri devlet aleyhine sonuçlanır. Aynı zamanda gözaltındaki kadınlardan Asiye Zeybek Güzel’e tecavüz ettiği iddiası bağımsız tıp uzmanları tarafından doğrulanır.
Mesleki kariyeri bir hayli “parlak” olan Sedat Selim Ay geçtiğimiz hafta Terörle Mücadele Şubesi'nden sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı'na atandı. Böylece iktidar “işkenceye sıfır tolerans” şiarının pratik karşılığını görmemiz için önemli bir fırsat verdi.
İktidara göre bu “parlak” kariyer Ay’ın görev üstlenmesine engel değil. Daha da ötesi cümle aralarından anladığımız kadarıyla o bir “kahraman.”
Çağdaş Hukukçular Derneğinin açıklaması o “kahraman”ın bir yandan işbirlikçilerini deşifre ederken diğer yandan politik damarını deşifre etti. "İşkence; halihazırda faillerine devlet katında itibar ve makam sağlamaktadır. Terfi ve atamalarda infaz, işkence ve kötü muamelede bulunanlara öncelik tanınmaktadır.”
Bu topraklarda işkence yaygın, devamlılık gösteren, idare tarafından kabul gören sistematik bir devlet pratiği olarak var. İşkenceci bunu bilir ve ayrıcalıklı devlet görevi olarak algılar. Rahattır. Politik alanda koruma altında olduğu hissettirilir. Şahsi değil devlet iradesinin tecessüm etmiş halidir. Karşısındaki politik iradeyi teslim almak “savaş”ı kazanmak demektir. En büyük korkusu yenilmektir. Zira devlet işkencecisiyle hemhal olmuştur.
Aslında fiziki işkence sizin hedefe konmanızdan itibaren başlayan bütünlüğün bir parçası. Gözaltı işlemi, Terörle Mücadele Şubesi, savcılık, özel mahkemeler ve F tipi gibi özel tecrit şartlarının uygulandığı hapishaneler bu sürecin parçaları. Örnek olsun işkence yapıldığına dair gözle görülür emareler olsa dahi mahkeme sizin durumunuzu dikkate almaz ve polis ifadeleri doğrultusunda yargılamayı sürdürür. Bu açıkça mahkemenin işkence sürecinin parçası olduğunu gösterir ve ne yazık ki hakimler de farkındadır. Sürecin en uzun ve yok edici aşaması tecride dayalı hapishaneler Avrupa’da “beyaz işkence” olarak adlandırılır.
Fiziksel işkence, bireyin bütünlüğüne dönük işkencenin yalnızca bir türüdür. Akli, manevi, ruhi, bedensel bütünlüğe karşı uygulanan işkence teknolojiyle birlikte değişim geçirir. Dolayısıyla işkenceye karşı mücadelede geleneksel yaklaşımlar bugün gördüğümüz gibi bir çok kişiyi işkencenin azaldığı yanılgısına götürür. Oysa, işkence uygulamaları dünyada olduğu gibi bu topraklarda da artış halinde ve güvenlik devletinin asli stratejilerinden biridir.
İşkence sürecini asli güvenlik stratejilerinden biri yapan politik olduğu kadar geniş toplumsal katmanları da etkilemesi. Fark edilir veya edilmez fakat işkence yalnızca ve yalnızca bireye dönükmüş gibi gözükse de aynı zamanda toplumu paralize eder. İşkenceyle toplum irkilir, travmaya uğrar, içe kapanır. Bu anlamda Sedat Selim Ay’ın iktidar tarafından çok etkili bir göreve getirilmesi topluma karşı ciddi bir tehdit oluşturur. İşkence yapması veya yapmaması değil bizatihi kendisinin aktif görevde olması işkence sürecinin toplumsal sonuçlarını görmemiz için yeterlidir. Daha da ötesi herhangi bir yerde kamu görevi görmesi dahi bu tehdidi yaratır.
Bununla beraber, iktidarın mesleki kariyerini insanlığa karşı işlenmiş suçlarla bezemiş işkenceci bir kamu görevlisine sahip çıkması, politik genetiğini anlamak açısından iyi bir veri olabilir. Bugüne kadar fütursuzca kullandığı demagojik söylem tuz buz edilebilir. Hatta hangi kodlardan oluştuğu geniş kalabalıklar nezdinde belirginleşebilir. Hemen her konuda iktidarın pespaye acul açıklamalarından “derin” anlamlar çıkartma heveskarlığı nihayet sona erebilir.
Hiç çekinmeden şu söylenebilir: İşkence süreci asli stratejik güvenlik kurumlarından biri olarak iktidarın gözdesidir. Terörle Mücadele Yasası, özel savcılar, özel mahkemeler, tecride dayalı hapishanelerin olabildiğince tahkim edilmesi, pratiğinin hayatın her alanına dokunması, bu sürecin iktidarla iç içe geçmiş bir bütün olduğunu gösterir. Bu bütün, Sedat Selim Ay atamasını daha anlaşılır kılar. Geçmiş dönemin kendini kanıtlamış işkencecisi bu bütün içinde anlam kazanır. Güvenlik bürokrasisinin kilit noktalarının neredeyse doğrudan başbakan tarafından belirlenmesi, işkenceci Ay’ın görevlendirilmesinin de kaba bir rastlantı olmadığını ortaya koyar. İşkenceye sıfır tolerans gülünçlüğü bir yana bırakılacak olursa, Başbakan işkenceci Ay’ın “parlak” kariyerine bakmış ve tamam demiştir.
Başbakanın Dino desenlerinden haberi var mı, bilmiyorum. Fakat acının, parçalanan ruhların, kaybolan hayatların celladı yanı başında. Onu biliyorum. Abidin Dino’nun desenlerinden Asiye Güzel Zeybek’in "Gözaltında Bir Tecavüz Öyküsü"ne uzanan lanetli yol devam ediyor.
Yaşayan ve yaşayacak herkes bir desenin, bir öykünün konusu olabilir. Lakin umut var. Dino’nun kitabının sayfalarını çevirelim. Son iki sayfa. Umut orda.
Göksel Arslan
Takip et: @gxl__
YORUM YAZIN