Artık Selamı Sabahı Kesmek Gerek
![]() |
- BAŞAR BAŞARAN - |
Ne bu pencerelerin ışıkları, ne sokağa giren ambulans umurunda… Alışveriş merkezleri, dev hastaneler, aynalı camlı adliyeler, granit kaplı üniversiteler, cep telefonu bayileri, makyaj dükkânları, sahte parfümcüler, reklamlar, afişler, ucuz topukluların üzerinde kırılan kızlar, Zeytinburnu, Kartal, sonu gelmeyen telefon mesajları ve vurulmuş bir hayvan gibi devrilen ülke… Hiçbirisi ona değmiyor. Yüzünde bir Lordun donukluğu eteği düşük bir kadının cazgırlığını andırıyor. Birisi geçerken ayaklarını hiç toplamıyor.
Hangi gafil itiraz edebilir her kelimesi tornadan geçmiş, pürüzsüz sözlerine? Gel gör ki, çapaklarını hep dükkânsızlar topluyor. Arkasından sahibi çekilmişler, yerliler, yenilmişler, haklılar, kemikleri fazlalar ve düşünmeden doğruyu konuşanlar… Değersiz birer vida gibi mazgala düşüyorlar. Karşıma geçmiş parça artıran bir tamirci gibi dünyayı onarıyor. Vazgeçtikleri hep benim önemsediklerim. Bir hesabın bekasına onları yok sayarken nasıl da emin kendinden. Kafalarını soğukkanlı bir katil gibi suya bastırıyor. Deniz yatıyor, hava açıyor. Esir alınmış bir matematiğin onayında söyledikleri hep doğru çıkıyor. Ceberut bir ‘’ceteris paribus’’, insandan bahsediyor. İçimden iktisadı bilim yapanlara küfür ediyorum. Niçin en hafif çocuklar hep işletme kantinlerinde oturuyor?
Onu dinlerken bakakalıyorum. Aynı lisanda yabancı bir dil konuşuyor. Sesi tanıdık rengi başka, çatısı aynı cümlesi başka. Öfkesiz bir kavgadan, neşesiz şenliklerden bahsediyor. Yine tornanın sesini duyuyorum. Anlamıyorum. Kelimeleri yuvarlak bu dilde şiir yazılmaz. Az satan gazeteler, iyi romanlar, ateşli fanzinler, intihar ve aşk mektupları, cesur manifestolar yazılmaz. Annenden söz edemezsin, babana kızamazsın, ne dua ne de beddua, kimseye yalvaramazsın. Bir örnek parlak bilyalar gibi lafızlar. Onlarla çok satan romanlar, alıp okunmayan dergiler, seyahat blogları, Bandista şarkıları, köşe yazıları, tshirt mesajları, ödül töreni konuşmaları, Avrupa fonlarına başvuru dilekçeleri ve iddianameler yazıyorlar. Geçer akçe bir lisan öğrenmiş olmanın şehvetiyle, aç kalmayacağının garantisinde konuşuyor. Bir Ajda Pekkan özgüveniyle dalıyor kavramlarıma. Delik deşik oluyorum. Adaletten, demokrasiden, insan haklarından, Türkiye’den bahsediyor. Giderek kulaklarım uğulduyor. Her şeyi var görünüyor. O halde bizden ne istiyor?
Ünlü gazetecilerin, televizyoncuların, yazarların, şarkıcıların, yönetmenlerin, artistlerin, politikacıların arkadaşı olmuş. Bütün dünyaya ön adıyla hitap ediyor. Selam verdiğinin ciğerini biliyor. Her sözünde söylediğinden fazlasını haiz olduğunun göndermesi var. Sanki onu şaşırtacak hiçbir şey kalmamış. Yalamış yutmuş tüm gerçekleri, bir yerde bizi bekliyor, gelemedikçe çok sıkılıyor. Başkası konuşurken hep saatine bakıyor, telefonunu kontrol ediyor, kuru etinden bir parça kesiyor. Hiçbir havadisten etkilenmiyor. Ürpermiyor, kızarmıyor, yutkunmuyor. Ceset derken aklından manikür randevusu geçiyor. Bilmiyorum hazdan ve dedikodudan başka neyi ciddiye alıyor?
Hissediyorum. Onu öylece bırakıp gitmek, selamı sabahı kesmek gerek. Hak vermesini ummaktan, bir vicdanı olduğunu varsaymaktan vazgeçmek gerek. Yoruldum. Bilmediğim bir dilde konuşup gülünç duruma düşmekten yoruldum. En sahici dertlerimin haydari tabağında yitmesinden yoruldum. Lafın tamamını söylemekten, yine de yetmemesinden yoruldum. Kendime, kavgama yabancılaşmaktan ve her temasla kirlenmekten yoruldum. Sesim hoşuma gitmiyor. Susmak zamanını bilmek gerek. Ait olanı ait olduğu yere iade etmek, inançsızlıkla arama mesafe koymam gerek. Bu nihilizm bulaşıcı bir hastalık gibi prezervatifsiz dokunmamak gerek. Biliyorum, kelimelerimin mahremiyetini sakınmadıkça aklım ve kalbim beni terk edecek. Tek başına kalmış bir dilin yalnızlığında yüzüm eskiyecek. Kendine katlanamayanların sevgisiz bakışlarını alacak gözlerim. Kervan yürüsün diye ürüyen itler gibi, gelip ve gideceğim, hiçbir izim kalmayacak.
O vakit uzlaşıya dair tüm siparişlerimi iptal ediyorum. Beni artık sevmesinler istiyorum. Bir itirazın hakkını vermek için, içimde yeşermiş bu sahici nefreti koruyabilmek için küfürse küfür, kavgaysa kavga, yalnızlıksa yalnızlık, yoksulluksa yoksulluk, önemsenmemekse önemsenmemek hepsini göze alıyorum. Kendi kendimin şahadetine herkesten çok güveniyorum. Sanatın, felsefenin ve siyasetin ciddiyetine sığınıyorum.
Yitmemek için…
Başar Başaran
Takip et: @nobasaran
basarbasaran@hotmail.com
*birgun.net'ten alınmıştır.
YORUM YAZIN