Header Ads

Siyaset – Kitabiyat – Musiki Minibüsü: Cascais – Selimiye hattında

- RAGIP DURAN -
Cascais, Lizbon’un sayfiyesi. Başkentten trenle yarım saat. Güzergâh bizim Haydarpaşa - Kızıltoprak – Süreyya Plajı hattına benziyor. Bugünkü değil, ’60’lı, ’70li yılların Küçükyalısı sanki. Kâh tek katlı yalılar, bazen de üç-dört katlı apartmanlar. Duvarlarında hâlâ PCP (Komünist Parti) amblemi ve orak-çekiç gülümsüyor.

Selimiye, Muğla ilinin Datça ilçesinin sevimli bir köyü. Sahilde, ama denizle yeteri kadar iç içe değil sanki. Evet, turistler yüzüyor, balık yiyor, ama yerli ahali, bazen anlaşılmaz olsa da çok işlek ve müzikal lehçesiyle yeni açılan Kur’an kursunun övgüsünü yapıyor. Çünkü cami hoparlöründen reklamı yapılmış kursun. Çünkü dönem Kur’an dönemi…

Cuma akşamı saat dokuza geliyor. Lizbon’da tramvayla tepeleri gezdik. Önce yoksul, sonra zengin mahalleleri gördük. Öyle siyahla beyaz kadar fark yok. Grinin tonları da değil. Gece onbirden sonra canlandı eğlence hayatı. Fadocular sokağı, yengeççiler caddesi, kalamar-ahtapotçular bulvarına bakınca kriz var demek imkânsız.

Encik, Dimitri, Emel Sayın derken Datça koylarının çam ağaçlı çorapları içinde en az beş farklı tonda su mavisi, göz estetiğini mest ediyor. Serinlemek için dalıyorsun suya, ancak derinlerde bir serinlik var, o da tatlı su kaynağı imiş. Bu cennet vatan parçasında tatil yapacaksan, gazete, radyo, televizyon, cep telefonu, laptop gibi gayrımedenî araçları yanına almayacaksın. Yoksa Dağlıca’dan baskın ve ölüm haberleri gelir.

Lizbon, FNAC kitapçı-plakçısı barındıran kentlerden biri. Aslında bir önceki hafta Gün Zileli, Şule Ayaz ile birlikte derlediği “Dünyanın Her Yeri Sahne —Erkan Yücel Anısına” başlıklı kitabı armağan etmişti. Başlayamadım. FNAC’tan iki inci: Raphael’in pek bilinmeyen ilk CD’si “La Realite” ile, toprağı bol olsun, Mano Solo’nun Kasım 2009 Olympia konser kaydı. Istanbul’a, Ankara’ya ancak cuma-cumartesi ulaşabilen haftalık Canard Enchaine (Zincirli Ördek), Lizbon bayilerinde Fransa’da olduğu gibi çarşamba günü rafa çıkıyor. Bravo!

Selimiye’de bizim Mektep’ten kırk yıllık arkadaşlarım, hanımları, çocukları ile birlikte tatildeyiz ya, biz yatakhane-yemekhane nostaljisi yaparken bir yandan da kaçınılmaz olarak (Türküz ya!) memleketin geleceğini konuşuyoruz:

- Piyasa rezalet abi… X’in çekleri bile dönmeye başladı.

- İhracaat yapamasak battık. İspanya, Yunanistan ve Belçika’dan alacaklarımızı alamıyoruz.

- Sıcak Arap parası olmasa Tayyip de yandı ya…

Yurtdışına giderken yanıma mutlaka yerli literatür alırım ki, canım vatanımdan tamamen kopyayım. Sanki üç-beş günde istesen de kopabilirmişin gibi… Bir+Bir’de iki enfes söyleşi: Bülent Erkmen’le ”Hakikatin Piçi Olmak”, Elmas Deniz’le ”Eve İcra Belgesi Gelince”… Orta İki’den ayrılanların (aslında kovulanların) ortaokul diploması olmazsa, evi olmayanlara da icra belgesi filan gelmez aslında. Onlar galiba daha az rahatsız. Kaybedecek bir şeyin olmayınca. Yoksullar çoğalıyor.

Konferans tercümanlığından meslektaşım ve arkadaşım Yiğit Bener, “Heyulanın Dönüşü” romanı ile bu yıl Orhan Kemal ödülüne lâyık görüldü. Bir ara You Tube’a girip Yiğit’in ödül töreni konuşmasını dinleyin. Sonra konuşuruz.

Cascais’de biz büyük bir otomobil markasının Avrupa bayi toplantısında çalışırken dışarıda Harley Davidson genel kurulu vardı. Pahalı bir araca sahip olmakla bir ideoloji oluşabilir mi? 70-80 yaşındaki adamlarla kadınların deri pantolon ve montlar giyinmesi gençlik ve aykırılık tezahürü müdür?

Sonuç olarak orası da güzel ve sevimli, burası da. İkisinin de zakkumu, çileği var. En güzeli gidiş-gelişler…

*birdirbir.org

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.