Header Ads

Ardında Bir Hoş Seda: Orhan Boran (1928 – 2012)

- yazı: TORA PEKİN -
Başka seçenek olmadığı için, bir zamanlar yedi yaşındaki veletle yetmiş yaşındaki ihtiyar aynı ekrana “bakardı”. Maksat vakit geçsin… Ama bu ikisinin birlikte zevkle “izlediği” programlar da vardı. Orhan Boran’ın ekranda göründüğü tüm programlar böyleydi işte: Zekâsı ve nüktedanlığı ses renginde kendini belli eden, sempatik, esprili ve görüp görebileceğimiz en zarif “şovmen”. Bir mıknatıs gibi her kuşaktan izleyiciyi kendisine çekiyor. Bağrış çağrış, abartılı taklitler ya da küfür yok. Ne sunarsa sunsun, ne anlatırsa anlatsın, sadece sözcüklerle kurulan, ince ince yürüyen bir mizah. Kendi deyişiyle, “tek malzemesi Türkçesi”.

Yaşı tutanlar meftunu zaten, yaşı tutmayanlar da belgesellerden, birkaç anı programından biliyor. Orhan Boran’a yönelik kuşaklar boyu sevginin başlangıcı televizyon değil, radyo. Evet, bugünlerde çıkacak haber ve anı yazılarında okuyacağımız gibi, yarattığı Yuki karakteri, radyoseverlerin büyük sevgilisi (Boran’ın deyişiyle, “Brezilya ormanlarında yaşayan, nesli tükenmiş bir aileden, tavşan kulaklı, sincap kuyruklu, kazma dişli, zeki bir yaratık”tı Yuki). Öyle ki, radyodan çizgi-romana dahi uyarlanmış. Aynı şekilde, “kayınbirader” tiplemesi de çok tutmuş. Ancak o döneme ilişkin erişebileceğimiz fazla bir kayıt yok ne yazık ki. Aynı kuşaktan Metin Oktay’ın golleri, Lefter Küçükanonyadis’in çalımları gibi, Orhan Boran’ın esprilerinin de asıl kayıt yeri bellekler (bir de, birini aşağıda naklettiğimiz tek tük 45′lik plak). Yaşı tutmayanlara tavsiyemiz, anne-baba ya da nine-dedelere bir sorsunlar. Şanslı olanlar, belleği güçlü bir aile üyesinden Orhan Boran’ın bir mizah şaheseri olarak, radyodan verdiği twist dansı dersini bile dinleyebilirler!

Ama sadece radyoculuk ve televizyonculuk değil, Orhan Boran Türkiye’nin ilk stand-up (kendi deyişiyle, ayaküstü gırgır) ustası; tiyatrocu, gazeteci, köşe yazarı…

Bir kuşak ardında hoş bir seda bırakarak yavaş yavaş terk-i diyar ediyor. Ne yazık ki artık başka Orhan Boran programı olmayacak. Ama bellek denen zaman makinesinde o güzel ses bizi gülümsetmeyi sürdürecek. Güle güle Orhan Boran:

“Haftaya başka bir programda buluşmadan önce, sizi şu korkunç düşünceyle baş başa bırakmak istiyorum. Kahve dövücünün hınk deyicisiyle, leb demeden leblebiyi anlayanın aynı kişi olması sizi de dehşete düşürmüyor mu?”







*birdirbir.org adresinden alınmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.