Zorunda Mıyım?
- yazı: SEDAT DEMİR - |
Fazla karmaşıklaştırmaya gerek yok Lyotard’ın ansiklopedisini. Dediği basit: Sentetik olan, şeyleri alt alta yazarak, çevremizdekileri kavramlaştırmak; böylelikle olup biteni hareketsiz kılarak onu taşlaştırmak, kuramsallaştırmak. Her kuram bir ayrım, her ayrım bir ölüm! Bedenimiz kumaştan, boyadan, çıtadan oluşan bir resim olmadığı gibi, bir resim de bunlardan ibaret değil, mesela, ona göre.
Öngörülemeyen tuhaflığı, basit bir yeniliğe dönüştüren kuram geleneği –özellikle batıda- yaşamı hareketsiz kılar ve buradan kendisi için bir iktidar alanı açar. Ancak, doğada buna karşı duran bir direnç noktası var: Libidinal ekonomi.
İnsan varlığındaki, aklın ve mantığın işleyişine karşı koyup, direnç gösteren itkilerin sarmalı denilebilir buna. Eski bir Marksist olan ve yeni bir Marksist olmayan Lyotard, bu itkilerin özgürce ifadesini daha açık bir biçimde savunup, onların toplumsal düzeyde düzen bozucu etkisine dikkat çekmiş.
Libidinal ekonomi deyimi, postmodern çerçevede hem bir felsefe ve hem de kültürel bir sistem olarak Marksizme yönelik bir saldırıyı da ifade eder. Hatta biraz daha cesur olalım! Bu eğilim, Marksist felsefenin akılcılığının reddi mirasının bir beyanıdır ve genelde post-felsefi ya da anti-felsefi bir tavrı tanımlar.
Lyotard bu tavır içinde sadece postmodern literatürden faydalanmıyor tabii ki. Aynı zamanda, Marx ile Freud’un arasına girerek, Frankfurt Okulun’dan kalan bir alışkanlığı yeniliyor ve ikisini bir arada okuyor. Ama farklı bir izlekle, Okul’un yaptığının tersine. Bu iki dev ismin, başarısız olduğu noktaları not almış. İkisinin de, alttan alta Lacan psikanaliziyle, Benveniste dilbilimiyle, yine Fransız tarzına ait Marx okumalarıyla şeklini bozmuş.
Marx ya da Freud bir yana
Lyotard’a göre ayrıcalıklı büyük teoriler, yani üst-anlatılar bir çöküş içinde. Bu üst anlatılar ne kadar özgürleştirici olurlarsa olsunlar temel gerçeklerinden ve bahsedildiği güçlerinden yoksun. En azından endüstri sonrası olarak belirlenen ve postmodern olarak adlandırılan toplumlarda geçerliliklerini yitirmişler. Lyotard’a göre bu büyük ve adil yapılar ne kadar çöküşte olurlarsa olsunlar, asli bir unsur olarak insanın varlığındaki adalet ve ahlak bilgisi kendiliğinden sürdürülüyor. Belki de bu yüzden Lyotard, önceki düşüncelerinin bağlamını aksatmayarak bu yapıtında da, söyleminde doğrudan Marx için ya da ona yönelik bir eleştiri gerçekleştirmemeyi tercih ediyor.
Lyotard sıklıkla, libidinal ekonomi denilen bu dürtülerin ve itkilerin, Freudyen bir alana –sadece- değebildiğini, o alandaki bilinçaltı kavramına çok benzemediğini söylüyor. Anakronik görünse bile, Freud’un bir açıklayıcısı da Marx’dır ve Marx’ın not defterleri bu ekonomiden yoksun. Lyotard, içinde libidinal etkilerin var olmadığı bir kuramı, bu yüzden yok sayabiliyor.
Marx ya da Freud bir yana, herhangi bir kuram, otoriter ve kısıtlayıcı birer alan olarak karşımızda. “Zorunda mıyım?” diyor Lyotard ve son sözünde bile yapısalcılığın köklerini, kökenlerini, kuramlarını azarlıyor: “Göstergelerin bedenindeki binlerce kanserli tensörü açığa çıkartan, kafasız, evsiz, ne programı ne projesi olan çok sağlam bir komplonun içindeyiz. Hiçbir şey icat etmiyoruz, hepsi bu kadar, evet, evet, evet, evet.”
LİBİDİNAL EKONOMİ
Jean François Lyotard
Çeviren:Emre Sünter
Hil Yayınları
2011, 360 sayfa, 28 TL.
*radikal kitap
YORUM YAZIN