Header Ads

Toplumsal Kurtuluşun Yolları

- yazı: ORHAN GÖKDEMİR -
Sosyalizmin yenildiği yargısı yerleştirildiğinden bu yana sınıf ve Marksizm üzerine düşünmek çok sık rastlanır bir uğraş olmaktan çıktı. Artık sosyolojik büyüklükler olan sınıf veya toplum değil, piyasa toplumunun sonsuz dolaşım odaklarından biri olarak kutsanmış en küçük parça olan “birey” moda. Günlük yaşayacaksın, başkalarının nasıl yaşadığına aldırmayacaksın; kişiliğini tüketerek, daha fazla tüketerek tamamlayacaksın. Unutmayacaksın, birileri eziliyorsa mutlaka yeteneksiz olduklarından, krizi fırsata çeviremediklerindendir…

Oysa Karl Polonyi’nin deyişiyle “inorganik toplum” halleridir bunlar. Kapitalizm, içinde geliştiği bütün “organik” yapıları dağıtmış, toplumu dinamitlemiş ve insanları ekonominin gereklerine göre yeniden örgütlemiştir. “Birey” toplumsal bir varlık olmaktan çıkmış, iktisadi bir varlık olmuştur. Kendi çıkarlarının peşinde koşarken, zorunlu olarak başkalarının üstüne basmak durumunda kaldığını fark edemeyecek kadar egosu şişmiştir. Bireysel mutluluk peşinde, kendi kendini yitirmiş insanlığın özetidir bu ve bu özeti Marx’a borçluyuz hâlâ.

Ne yazık ki bu yalın gerçek son yirmi yılda aydınlarımız dahil herkese unutturuldu. Fal, büyü, kişisel gelişim hikâyeleri, garip ve sefil başarı masalları, sabun köpüğü diziler, çabuk tüketilmek üzere seri üretilmiş polisiyeler, popüler edebiyat şaheserleri arasında “kapitalizmin sınırları”nı tartışan ve “toplumsal proletarya”yı tanımlamaya çalışan bir çalışma, 140 harfle tartışan, iletişim kuran, fikir geliştiren, kur yapan “kobi aydınları” için uzun, anlaşılmaz ve gereksiz duracaktır haliyle. Zaten, sağa sola “twit” atmak yerine, bir odaya kapanıp “Kapital” hatmeden Haluk Yurtsever de, bu dünyaya nüfuz edememiş bir uzaylıdır.

Haluk Yurtsever, “Kapitalizmin Sınırları ve Toplumsal Proletarya” adlı son kitabında proletaryayla erken vedalaşanlara aldırmadan şöyle başlıyor: “Sınıf, bana göre, bir yanıyla son derece yalın, elle tutulur, gözle görülür, günlük yaşamdaki dışavurumları apaçık bir toplumsal gerçekliktir.” Bu durumda, bu gerçekliği apaçık hale getiren o temel çalışmaya yeniden dönmek, kazmak, eski tanımları bugünün gelişmeleriyle sınamak ve toplumsal kurtuluş için yeni bir yol haritası oluşturmak gereklidir.

Kitabın mimarisi de, esas olarak “Kapital” okumaları üzerinde yükseliyor. İlerleyen bölümlerde, “somut durumların somut çözümlemesini yapmaya”, yeni sözler söylemeye, sistemin zayıf yanını ortaya çıkarmaya ve çürüyenin içinde doğmakta olan yeniyi göstermeye çalışıyor.

Yazar, kitabın “Giriş” bölümünün sonunda, kırk iki soru soruyor. Sonra çalışma boyunca bu sorulara yanıtlar aranıyor. Dünyayı daha iyiye, güzele doğru değiştirmek, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum kurmak gerçekten olanaklı mı? Bu büyük dönüşümün motoru olacak bir toplumsal özne var mı? Daha hakça, eşitlikçi ve özgür bir topluma geçiş için gerekli toplumsal rolü kim, hangi güç ve özneler yerine getirebilir? ...vb.

Kitap, güncel kapitalizmin ekonomik toplumsal eğilimlerini, çelişkilerini ve sınırlarını çözümleyerek, bugünkü dünyanın içinden sınıfsız, sömürüsüz bir topluma yürümenin ancak toplumsal proletaryanın başını çektiği anti kapitalist hareketlerin birleşik hareketiyle olanaklı olduğunu, çeşitli sorulara yanıtlar vererek anlatıyor.

Bu dünyanın kimler tarafından ve nasıl değiştirileceğine ilişkin temel soruların her yeni tarihsel dönemde yeniden sorulması gerekliliğini hatırlatıyor.

“Toplumsal proletarya”, yazarın, fiilen çalışan ücretli işçilerle birlikte yedek işgücü ordusunu da kapsamak üzere kullandığı bir kavram. Şöyle diyor; “Toplumsal proletarya, geniş, büyük, çok katmanlı, kendi içinde bölünmüş bir sınıfsallıktır. İşçi sınıfından daha genel ve daha soyut, soyut emeğe denk gelen bir kavramdır... Bugün, birey yalnızca emek gücünün satışı üzerinden değil, kültür, boş zaman, hastalık, eğitim, seks, hatta ölüm gibi toplumsal ilişkiler üzerinden sermayeye tabi kılınıyor. Üretimin sadece ekonomik değil daha geniş anlamda, toplumsal üretim olarak, yani yalnızca maddi malların değil, iletişimin, ilişkilerin ve yaşam biçimlerinin de üretimi olarak anlaşılması gerekiyor. Kapitalizm, üretimi en ileri düzeyde toplumsallaştırma yolunda ilerlerken, toplumsal hizmet işlev ve kavramından kopuyor. Kapitalizm, bu anlamda artık eskisi gibi toplumsal değil. Toplumsal sorumluluk ve inisiyatif tarihsel olarak proletaryaya geçiyor.” Yani çalışan işçiler kadar, işsiz işçiler de denkleme dâhil. Sorun “eşit işe eşit ücret” sloganına sıkıştırıldığı kadar basit değil. Sorun, insana insani yeteneklerini yeniden kazandırmakla ilgili..

“Toplumsal proletarya” bu, geniş, sınırsız. Ancak sosyolojik bir kavram yine de, o yüzden “politik proletarya” olduğu zaman tarihsel bir özne olma yeteneği kazanıyor. “İşçi sınıfı ya devrimcidir ya hiçtir” özetle. Politik bir vaka olamadın mı, sosyolojik bir vaka olursun. Sosyolojik vakalar ise ancak sosyologları heyecanlandırabilir.

Toplumsal kurtuluş hayalinin yerini son yıllarda bireysel kaçış özleminin alması da bununla ilgili. Çünkü değişimi sağlayacak sosyolojik büyüklükler kabuğuna çekildi mi, birey için de kurtuluş umudu bitmiş demektir.

İçinden geçtiğimiz dönemde proletaryanın düşmanı önünde diz çökmesinin tezahürleridir bunlar. Bir devrimci sınıf olarak burjuvazi ise çoktan tarihin çöplüğündeki yerini aldı. Bütün dünya büyük bir geri çekilmenin anaforunda. Ama öte yandan, sistemin yarattığı sorunlar derinleşerek sürüyor. Orada burada baş gösteren isyan hareketleri, yeni bir dönemin başladığının işaret fişekleri sadece. Böyle olması da kaçınılmaz, çünkü insanlık toplumsal kurtuluş umudunu beslemek zorunda.

Yurtsever bu çalışmasında, güncel kapitalizmin ekonomik toplumsal eğilimlerini, çelişkilerini ve sınırlarını çözümleyerek, bugünkü dünyanın içinden sınıfsız, sömürüsüz bir topluma yürümenin ancak toplumsal proletaryanın başını çektiği anti kapitalist hareketlerin birleşik/bileşke hareketiyle olanaklı olduğunu 2011 öfke ve isyanlarını da değerlendirerek, çeşitli sorulara yanıtlar vererek anlatıyor.

“Kapitalizmin Sınırları ve Toplumsal Proletarya”, Haluk Yurtsever, 408 s., Yordam Kitap, 2012

*Remzi Kitap gazetesi'nden alınmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.