Hükümet'in AİHM'deki Skandal Savunması: Hayata Dönüş Operasyonu Tutuklular İçin Yapıldı
Hükümet, 12 yıl önce DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti döneminde işlenen 19 Aralık Cezaevi Katliamı'nın da arkasında. Hükümet, AİHM'e gönderdiği savunmada, açlık grevi ve ölüm orucu eylemi başlamadan önce planlanan operasyona 8 binin üzerinde asker ve binlerce polisin katıldığı gerçeğine rağmen yalanlarla sorumluluktan kurtulmaya çalışıyor.
19 Aralık Cezaevi Katliamı'ndan yaralı kurtulan 26 tutuklunun başvurusu üzerine açılan davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türk devletine "Başvurucuların yaşama hakkı ihlal edilmiş midir? Özellikle onlarda görülen ağır yaralar 'kesinlikle zorunlu' zor kullanma neticesinde mi vuku bulmuştur?" diye sordu.
Türk devleti adına savunma yapan AKP Hükümeti, ölüm orucu eyleminin bitirilmesi için yapılması gereken her şeyi yaptıklarını ancak çözüme ulaşamaşınca operasyonu tutukluların hayatını kurtarmak için düzenlediklerini öne sürdü.
AKP, daha önceki hükümetler tarafından defalarca tekrarlanan Bayrampaşa Katliamı için, "Hepsi bu grevlere karşı olan, 45 ölüm oruççusu ve 38 açlık grevcisini örgütlerin elinden kurtarmak ve onların yeniden sağlıklarına kavuşmalarını sağlamak amacıyla yapıldı" iddiasını sürdürdü.
PLAN EYLEMDEN ÖNCE HAZIRLANDI
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün 9 Aralık 2000 tarihinde yaptığı açıklamada, "konsensüs sağlanıncaya kadar F tipi cezaevleri açılmayacak" sözüne karşın, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen Bayrampaşa Cezaevi Özel Müdahale Planı'nın 11 Ekim 2000 tarihli olduğu ortaya çıkmıştı. Bu plan, bakanlığın bir yandan görüşmeler yaparak, sevkleri durdurduğunu açıklarken, diğer yandan binlerce asker, bomba, mermi, helikopter ve techizatla operasyon hazırlığı yapıldığını da ortaya koydu. Ayrıca, siyasi tutukluların açlık grevine başladığı tarih ise 19 Ekim 2000'di.
AİHM savunmasında, "güvenlik kuvvetlerinin tutuklulara yönelik 'teslim ol' çağrısı karşısında tutukluların direnecekleri ve sağ ele geçmeyeceklerini' ilan ettiklerini, mazgallar ile koğuş pencerelerinden ateş etmeye başladıkları" da iddia edildi.
Ancak Tufan planındaki bilgiler polis ve askerin, orantısız ve kontrolsüz güç kullandığını, bu ortamda tutuklu ve hükümlülerin karşı saldırıda bulunmasından öte, mukavemette bulunmasının dahi olanaksız olduğunu ortaya koydu.
8 BİN 335 ASKER, BİNLERCE ÇEVİK VE GARDİYAN
Operasyon, İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı, Bayrampaşa Cezaevi Jandarma Koruma Bölük Komutanlığı, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, Elazığ Jandarma Tabur Komutanlığı'na bağlı birliklerin katılımı ile gerçekleşti. 8 bin 335 asker, binlerce çevik kuvvet polisi ve gardiyan görev aldı.
Ankara Jandarma Grup Komutanlığı'ndan 2 adet skorsy helikopteri muhtelif gelişmelerde kullanılmak üzere İstanbul Jandarma Bölük Komutanlığı'na verildi. Operasyona katılan birlikler G-3 piyade tüfeği, kannas, bixi makineli tüfek, bomba atar, gözyaşartıcı silahlar taşıdı. Üzerinde ateşli silah bulunmayan görevlilerde ise robocop kıyafet, kalkan, jop, vaziyetli başlık, bombaatar, göz yaşartıcı gaz, gaz maskesi ve çelik yelek bulunduğu görüldü. Operasyon sırasında binlerce mermi, 20 bin bomba, kimyasal gaz ile iş makineleri ve helikopterler kullanıldı.
DAHA ÇOK KİŞİYİ ÖLDÜRMEYİ HEDEFLEMİŞLERDİ
Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, operasyonun tamamlanmasının ardından yaptığı açıklamada, "200'den fazla ölüm bekliyorduk" dedi. Dönemin Başbakanı Ecevit'ten gelen açıklama da benzerdi: "Zaiyat beklenenden az."
ATIŞLARIN TAMAMI DIŞARIDAN İÇERİYEYDİ
AKP'nin katliamın sorumluluğundan devleti kurtarmak için savunmasındaki iddialarından biri de şu oldu: "Ama operasyondan evvel imal ettikleri gaz maskeleri ve gözlüklerle korunan isyancılar ateşli silahlarla kurşun yağdırmaya devam ediyorlardı."
Bu iddia adli tıp uzmanları tarafından hazırlanan 14 Şubat 2001 tarihli Bayrampaşa Cezaevi C Blok Olay Yeri İnceleme Raporu'yla yalanlandı. Bu rapora göre, incelenen koğuş içleri ile duvarlar ve pencerelerdeki mermi çekirdeği deliklerini oluşturan atışların tamamı dışarıdan içeriye doğru yapılan atışlardı.
Ayrıca, Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 2005 yılında cezaevinde yapılan keşif sırasında da içeriden dışarıya doğru yapılmış tek bir atışa bile rastlanmadığı belirtildi.
MERMİ ÇEKİRDEKLERİ ÇIKARTILMAYA ÇALIŞILDI
Bayrampaşa Cezaevi'nde öldürülen Murat Ördekçi, Cengiz Çalıkoparan ve Mustafa Yılmaz'ın vücutlarının çeşitli bölgelerindeki mermi giriş ve çıkış yaralarının genişletildiği otopsi raporlarıyla ortaya konuldu. 18 Eylül 2001 tarihinde düzenlenen ek otopsi raporlarına göre, her üç tutuklunun vücutlarındaki mermi yaralarına dışarıdan müdahalede bulunuldu, mermi giriş çıkış delikleri ölüm olayının gerçekleşmesinden çok kısa bir süre önce veya sonra genişletildi.
ÖZEL SİLAHLAR KULLANILDI
Operasyon sırasında jandarma çavuş olarak yer alan Altan Sabsız, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne Van Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla talimat yoluyla verdiği ifadede, "Uzun süredir teşkilat içinde bulunuyor olmama rağmen daha önceden hiç görmemiş olduğum özel otomatik tabancalar ile tutuklu ve hükümlülere müdahale yapılmıştır" dedi.
Türk hükümeti, AİHM savunmasında sadece lakrimojen bombası kullandıklarını öne sürdü. Ancak bu iddiayı Sabsız, "Cezaevi duvarları ve tavan betonları delinmek suretiyle koğuşlara mahiyetini bilmediğim ve envanterimizde bulunmayan değişik gaz bombaları ile müdahale edilmiştir" sözleri ile yalanladı.
ARMUT ŞEKLİNDEKİ BOMBALAR NEYDİ?
Operasyonda sorumlu konumda görev yapan Binbaşı Zeki Bingöl de gazetelere verdiği demeçlerde, operasyon öncesinde "Hasdal'daki EMASYA Tugayı'nda jandarma envanterinde olmayan armut şeklinde el bombaları" dağıtıldığını belirterek, gözyaşartıcı bomba sanıp bu bombaların adını ve ne işe yaradığını sormadığını söyledi. Yıllardır askeri birimlerde komuta kademesinde görev yapan Bingöl, bu el bombalarıyla ilgili olarak "Ben de hayatta ilk defa gördüm" dedi.
KİMYASAL SİLAHLA YAKILDILAR
AKP, 6 tutuklu kadının yakılarak öldürülmesini ise AİHM'de, "Toplu halde kendilerini ateşe attılar" şeklinde savundu. Ancak otopsi raporları da bu iddiayı yalanladı. Otopsi raporlarına göre, 6 kadın tutuklunun ölüm nedeni, "karbonizasyon derecesinde yanık, buna bağlı olarak geniş doku ile treakeda yoğus is tespit edilen kişilerin ölümünün yanık, duman soluması ve karbonmonoksit zehirlenmesine bağlı asfiksi sonucu meydana geldiği" belirtildi. Ölen kadın tutuklulardan elde edilen giysi parçalarında etanol, tiner gibi yanıcı madde bulunamadı, bu durum iddia edildiği şekilde kadınların kendilerini yakma gibi bir eyleme başvurmadıklarını kanıtladı.
Operasyonda kullanılan ve niteliği devlet tarafından hala açıklanmayan kimyasal silahlarla yaralanan Hacer Arıkan, Birsen Kars, Gülizar Kesici ve Ebru Dinçer'deki yanıklar inanılmaz boyuttaydı. Özellikle Hacer Arıkan'ın yanma nedeniyle yüz yapısı tamamen değişti, hatta burnu koptu.
BEYAZ FOSFOR ŞÜPHESİ!
Tutukluları yakan maddenin uluslararası anlaşmalara göre kullanımı yasak olan "beyaz fosfor" olabileceği adli tıp uzmanlarınca da gündeme getirildi. Van Ağır Ceza Mahkemesi'ne verdiği ifadesinde Sabsız, kadın tutukluların ölümü için fosfor iddiasını güçlendiren şu ifadeyi verdi: "Operasyon bittiğinde koğuşa girdiğimizde kadın mahkumların sayısını tam olarak hatırlamıyorum. Gördüğüm kadarıyla koğuş içinde üç ayrı noktada kömürleşmiş derecede yandıklarını ve hayatlarını kaybettiklerini gördüm. İlk etapta bu derece yanmaya bir anlam veremedim. Çünkü, koğuşta sadece yatak ve yorgan vardı ve yanın şahıslar yatak ve yorganlardan uzak noktalarda hayatlarını kaybetmişlerdi."
Bu bulgular ve tanıklıklar giysileri yakmayıp vücutları yakan bir kimyasal silah kullanımının delilleri olarak görüldü.
19 Aralık Cezaevi Katliamı'ndan yaralı kurtulan 26 tutuklunun başvurusu üzerine açılan davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türk devletine "Başvurucuların yaşama hakkı ihlal edilmiş midir? Özellikle onlarda görülen ağır yaralar 'kesinlikle zorunlu' zor kullanma neticesinde mi vuku bulmuştur?" diye sordu.
Türk devleti adına savunma yapan AKP Hükümeti, ölüm orucu eyleminin bitirilmesi için yapılması gereken her şeyi yaptıklarını ancak çözüme ulaşamaşınca operasyonu tutukluların hayatını kurtarmak için düzenlediklerini öne sürdü.
AKP, daha önceki hükümetler tarafından defalarca tekrarlanan Bayrampaşa Katliamı için, "Hepsi bu grevlere karşı olan, 45 ölüm oruççusu ve 38 açlık grevcisini örgütlerin elinden kurtarmak ve onların yeniden sağlıklarına kavuşmalarını sağlamak amacıyla yapıldı" iddiasını sürdürdü.
PLAN EYLEMDEN ÖNCE HAZIRLANDI
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün 9 Aralık 2000 tarihinde yaptığı açıklamada, "konsensüs sağlanıncaya kadar F tipi cezaevleri açılmayacak" sözüne karşın, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen Bayrampaşa Cezaevi Özel Müdahale Planı'nın 11 Ekim 2000 tarihli olduğu ortaya çıkmıştı. Bu plan, bakanlığın bir yandan görüşmeler yaparak, sevkleri durdurduğunu açıklarken, diğer yandan binlerce asker, bomba, mermi, helikopter ve techizatla operasyon hazırlığı yapıldığını da ortaya koydu. Ayrıca, siyasi tutukluların açlık grevine başladığı tarih ise 19 Ekim 2000'di.
AİHM savunmasında, "güvenlik kuvvetlerinin tutuklulara yönelik 'teslim ol' çağrısı karşısında tutukluların direnecekleri ve sağ ele geçmeyeceklerini' ilan ettiklerini, mazgallar ile koğuş pencerelerinden ateş etmeye başladıkları" da iddia edildi.
Ancak Tufan planındaki bilgiler polis ve askerin, orantısız ve kontrolsüz güç kullandığını, bu ortamda tutuklu ve hükümlülerin karşı saldırıda bulunmasından öte, mukavemette bulunmasının dahi olanaksız olduğunu ortaya koydu.
8 BİN 335 ASKER, BİNLERCE ÇEVİK VE GARDİYAN
Operasyon, İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı, Bayrampaşa Cezaevi Jandarma Koruma Bölük Komutanlığı, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, Elazığ Jandarma Tabur Komutanlığı'na bağlı birliklerin katılımı ile gerçekleşti. 8 bin 335 asker, binlerce çevik kuvvet polisi ve gardiyan görev aldı.
Ankara Jandarma Grup Komutanlığı'ndan 2 adet skorsy helikopteri muhtelif gelişmelerde kullanılmak üzere İstanbul Jandarma Bölük Komutanlığı'na verildi. Operasyona katılan birlikler G-3 piyade tüfeği, kannas, bixi makineli tüfek, bomba atar, gözyaşartıcı silahlar taşıdı. Üzerinde ateşli silah bulunmayan görevlilerde ise robocop kıyafet, kalkan, jop, vaziyetli başlık, bombaatar, göz yaşartıcı gaz, gaz maskesi ve çelik yelek bulunduğu görüldü. Operasyon sırasında binlerce mermi, 20 bin bomba, kimyasal gaz ile iş makineleri ve helikopterler kullanıldı.
DAHA ÇOK KİŞİYİ ÖLDÜRMEYİ HEDEFLEMİŞLERDİ
Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, operasyonun tamamlanmasının ardından yaptığı açıklamada, "200'den fazla ölüm bekliyorduk" dedi. Dönemin Başbakanı Ecevit'ten gelen açıklama da benzerdi: "Zaiyat beklenenden az."
ATIŞLARIN TAMAMI DIŞARIDAN İÇERİYEYDİ
AKP'nin katliamın sorumluluğundan devleti kurtarmak için savunmasındaki iddialarından biri de şu oldu: "Ama operasyondan evvel imal ettikleri gaz maskeleri ve gözlüklerle korunan isyancılar ateşli silahlarla kurşun yağdırmaya devam ediyorlardı."
Bu iddia adli tıp uzmanları tarafından hazırlanan 14 Şubat 2001 tarihli Bayrampaşa Cezaevi C Blok Olay Yeri İnceleme Raporu'yla yalanlandı. Bu rapora göre, incelenen koğuş içleri ile duvarlar ve pencerelerdeki mermi çekirdeği deliklerini oluşturan atışların tamamı dışarıdan içeriye doğru yapılan atışlardı.
Ayrıca, Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 2005 yılında cezaevinde yapılan keşif sırasında da içeriden dışarıya doğru yapılmış tek bir atışa bile rastlanmadığı belirtildi.
MERMİ ÇEKİRDEKLERİ ÇIKARTILMAYA ÇALIŞILDI
Bayrampaşa Cezaevi'nde öldürülen Murat Ördekçi, Cengiz Çalıkoparan ve Mustafa Yılmaz'ın vücutlarının çeşitli bölgelerindeki mermi giriş ve çıkış yaralarının genişletildiği otopsi raporlarıyla ortaya konuldu. 18 Eylül 2001 tarihinde düzenlenen ek otopsi raporlarına göre, her üç tutuklunun vücutlarındaki mermi yaralarına dışarıdan müdahalede bulunuldu, mermi giriş çıkış delikleri ölüm olayının gerçekleşmesinden çok kısa bir süre önce veya sonra genişletildi.
ÖZEL SİLAHLAR KULLANILDI
Operasyon sırasında jandarma çavuş olarak yer alan Altan Sabsız, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne Van Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla talimat yoluyla verdiği ifadede, "Uzun süredir teşkilat içinde bulunuyor olmama rağmen daha önceden hiç görmemiş olduğum özel otomatik tabancalar ile tutuklu ve hükümlülere müdahale yapılmıştır" dedi.
Türk hükümeti, AİHM savunmasında sadece lakrimojen bombası kullandıklarını öne sürdü. Ancak bu iddiayı Sabsız, "Cezaevi duvarları ve tavan betonları delinmek suretiyle koğuşlara mahiyetini bilmediğim ve envanterimizde bulunmayan değişik gaz bombaları ile müdahale edilmiştir" sözleri ile yalanladı.
ARMUT ŞEKLİNDEKİ BOMBALAR NEYDİ?
Operasyonda sorumlu konumda görev yapan Binbaşı Zeki Bingöl de gazetelere verdiği demeçlerde, operasyon öncesinde "Hasdal'daki EMASYA Tugayı'nda jandarma envanterinde olmayan armut şeklinde el bombaları" dağıtıldığını belirterek, gözyaşartıcı bomba sanıp bu bombaların adını ve ne işe yaradığını sormadığını söyledi. Yıllardır askeri birimlerde komuta kademesinde görev yapan Bingöl, bu el bombalarıyla ilgili olarak "Ben de hayatta ilk defa gördüm" dedi.
KİMYASAL SİLAHLA YAKILDILAR
AKP, 6 tutuklu kadının yakılarak öldürülmesini ise AİHM'de, "Toplu halde kendilerini ateşe attılar" şeklinde savundu. Ancak otopsi raporları da bu iddiayı yalanladı. Otopsi raporlarına göre, 6 kadın tutuklunun ölüm nedeni, "karbonizasyon derecesinde yanık, buna bağlı olarak geniş doku ile treakeda yoğus is tespit edilen kişilerin ölümünün yanık, duman soluması ve karbonmonoksit zehirlenmesine bağlı asfiksi sonucu meydana geldiği" belirtildi. Ölen kadın tutuklulardan elde edilen giysi parçalarında etanol, tiner gibi yanıcı madde bulunamadı, bu durum iddia edildiği şekilde kadınların kendilerini yakma gibi bir eyleme başvurmadıklarını kanıtladı.
Operasyonda kullanılan ve niteliği devlet tarafından hala açıklanmayan kimyasal silahlarla yaralanan Hacer Arıkan, Birsen Kars, Gülizar Kesici ve Ebru Dinçer'deki yanıklar inanılmaz boyuttaydı. Özellikle Hacer Arıkan'ın yanma nedeniyle yüz yapısı tamamen değişti, hatta burnu koptu.
BEYAZ FOSFOR ŞÜPHESİ!
Tutukluları yakan maddenin uluslararası anlaşmalara göre kullanımı yasak olan "beyaz fosfor" olabileceği adli tıp uzmanlarınca da gündeme getirildi. Van Ağır Ceza Mahkemesi'ne verdiği ifadesinde Sabsız, kadın tutukluların ölümü için fosfor iddiasını güçlendiren şu ifadeyi verdi: "Operasyon bittiğinde koğuşa girdiğimizde kadın mahkumların sayısını tam olarak hatırlamıyorum. Gördüğüm kadarıyla koğuş içinde üç ayrı noktada kömürleşmiş derecede yandıklarını ve hayatlarını kaybettiklerini gördüm. İlk etapta bu derece yanmaya bir anlam veremedim. Çünkü, koğuşta sadece yatak ve yorgan vardı ve yanın şahıslar yatak ve yorganlardan uzak noktalarda hayatlarını kaybetmişlerdi."
Bu bulgular ve tanıklıklar giysileri yakmayıp vücutları yakan bir kimyasal silah kullanımının delilleri olarak görüldü.
YORUM YAZIN