Hemingway'in Yok Saydığı Eşi
![]() |
- yazı: MURAT SAYIM - |
Hadley henüz Hemingway 21 yaşındayken tanışıyor onunla. Aslına bakarsanız Ernest Hemingway’e şimdilik Hemingway demem biraz anakronik bir hata. Zira henüz Ernest, Hemingway olamamış. Soyismiyle anılabilmesi çok çok sonraları olacak bir şey. Romanda da zaten çeşitli lakaplarla çağrılıyor. Henüz olmamışlığın, bölünmüş bir kişiliğin sembolü değil de ne? Ama Hemingway’in lakaplı döneminden soyismiyle anılacağı döneme kadar olan süreçte Hadley’in ona Ernest diye seslenmesi hiç değişmiyor. Romanın başından sonuna kadar onun için tek bir insan var: biricik aşkı Ernest. Ona karşı çıksa da, aldatsa da, görmezden de gelse Ernest illa ki Ernest’tır.
Dostlukları başladığı zaman Hemingway Roma’ya gitmeyi düşünüyor. Hadley içindeki aşkın karşılığı olup olmadığını anlamaya çalışırken Hemingway’den hayatını değiştirecek bir mektup alıyor. “Hâlâ Roma’yı düşünüyorum…. Benimle gelmeye var mısın?... Karım olarak?” Hemingway’in bu umulmadık “damdan düşer gibi” yaptığı evlilik teklifine, Hadley’in cevabı da az değildir: “Sen bu kumarı oynamak istiyorsan, ben varım.”
Ne ki, dostları yazar Sherwood Anderson’ın naçizane önerisiyle sevgililer soluğu Paris’te alıyorlar. Hemingway eğer iyi bir iş çıkarmak istiyorsa doğru adres Paris’tir Anderson’a göre. Haksız da sayılmaz. Gertrude Stein, James Joyce, Ezra Pound, Sylvia Beach başta olmak üzere birçok ünlü yazar o dönem Paris’tedir. Anderson tüm bu ünlülere Hemingway hakkında bir tavsiye mektubu yazar.
Paris’e vardıklarında Hadley kendi izole dünyasında yaşarken Hemingway yazma işiyle uğraşır. Yazılarını diğer yazarlara okutur. Eleştirilerini alır. Hadley ise onun gölgesi halinde hayatına devam eder. Romanın başlığı bu bölümde hak ettiği yeri bulur. Paris Hemingway için bir çalışma yeriyken, Hadley için kimi zaman sosyalleşme yerine, kimi zaman da zindana dönüşür.
Hemingway Gertrude Stein’dan “ağdasız ve açık seçik” yazdığı şiirleri hakkında övgü alırken, romanlarının beğenilmeyişiyle ilk sarsıcı deneyimini yaşar.
Hemingwaylerin yaşadıkları deneyim sadece edebiyatla sınırlı değildir. Farklı kültürleri de deneyimlerler. Poundların sevgili edinmekte özgür olduklarını öğrendiklerinde, kendi tutuculuklarıyla Pound çiftinin bu rahatlığı çatışır.
Paris’te sosyal çevreleri geliştikçe insanlar arasındaki ilişkiler yavaş yavaş çatırdamaya başlar. Bu durumdan nasibini alacak olan biri de Hadley’dir. Tartışırlarken Hemingway’in Hadley’e yuvarlak cevap vermesi Hadley’i tekinsiz kılar. Artık kıskançıkları görece artmıştır. Haksız da değildir. Öte yandan Hemingway kendini tamamıyla yazmaya adamıştır. Pound’un “gereksiz her şeyi at” tavsiyesi ile Stein’ın “ağdasız” dil tavsiyesi Hemingway’i etkiler.
Hemingway’in hem kendi tarzını oluşturmaya çabalaması, hem de gazetecilik zaten hayli zamanını alırken bir de gazete muhabirliğine devam ediyor oluşu çifti hepten birbirinden ayrı tutmaya başlar. Savaş muhabiri olarak Türkiye’ye gelir. Hadley yalnızlığını gideremez. Gittikçe kendi iç dünyasına gömülür. Hemingway de muhabirlik yaparken gözlemlerini not alır. İleride yazacağı romanları için kaynaktır bu savaş olayları.
Hemingway sosyal çevre tarafından kabul edilmişken Hadley kendisini “sanatçının eşi” olarak kabul görmesinden rahatsızlık duyuyordur.
Başta Hemingway’in, arkadaşlarından biri olan Duff’la yakınlaşması dikkatini çeker. Hemingway’den gizli, üzerinde çalıştığı romanın notlarına bakmak istediğinde ilişkileri bir daha eskisi gibi olmayacaktır. Duff’la ilgili bir sürü ifade bulur. Romanın kadın kahramanı Duff’tır. Hemingway ise iktidarsız bir erkek olan Jake Barnes’tır.
Hadley kocasının bir yazar olduğunu, elbette gerçek hayattan beslenebileceğini ve bu kurgunun normal bir şey olduğunu kendine defalarca söylese de, romanda kocasını temsil eden Jake Barnes hakkında psikoanalitik yorum yapmaktan alıkoyamaz kendini. Acaba Hemingway “kendi ahlak anlayışı, korkaklığı veya sağduyusu yüzünden Duff’la yatmayışını iktidarsızlık hali olarak yorumlamış olabilir mi?”
Sadece Hemingway’in değil diğer ünlü yazarların düşünceleri, yaşayış biçimleri hakkında fikirler veren bu roman, anlatıcısının Hemingway’in birinci eşi Hadley olması, başka bir deyişle bir yazarın kırgın karısının gözünden aktarılması, başarılarının ardında yatan çetin yolları gösteriyor.
Romanın ismi “Paris’teki Eş” aralarındaki mesafeyi ne de güzel anlatıyor. Yaşanmış bitmiş, Paris’te kalmış. Hemingway’in “Güneş de Doğar” adlı romanı Paris yıllarını anlatır. Etrafındaki kişilerin çoğu betimlenmiştir o romanda, bir kişi hariç...
Yok sayılmış bir kişinin gözünden anlatılan bir aşk hikâyesidir “Paris’teki Eş”. Paris, birisi için özgürlük, birisi içinse zindandır.
“Paris’teki Eş”, Paula McLain, Çev: Leyla İsmier Özcengiz, 383 s., Remzi Kitabevi, 2012
* Remzi Kitap
YORUM YAZIN