Etrafınızda Hitler Var Mı?
![]() |
- yazı: AYCA YILMAZ - |
Tarihsel olguları roman kurgusuyla aktarmak hayli iddialı bir iş kuşkusuz. Daha önce senaryo çalışmaları da olan yazar Claus Hant’ın bunu başardığını vurgulamak gerekir. Yine de bununla yetinmeyen yazar, olgusal ayrıntıların gerçekliğini kanıtlamak üzere, romanın ardına, kaynakların yanı sıra uzun bir “Ekler” bölümü de iliştirmiş. 133 sayfalık bu bölüm, roman kurgusunda birleştirilen ayrıntıların ne denli güçlü bir tarih çalışmasıyla elde edildiğini anlamamıza yarıyor. Çevirmen Uğur Baycan’ın da işini son derece iyi yaptığı söylenmelidir. Böylelikle, 20. Yüzyıl’ın ortalarına yaklaşırken dünyayı kan gölüne çeviren faşizmin “lider”i hakkında eksik olan parçaları tamamlama şansına sahip oluyoruz.
Faşist partiler
Elbette tarihi “birey” yapamaz. Ama her tarihsel gelişme, kendine uygun bireyleri bulur. 20. yüzyılın başından itibaren krizlerle sarsılan ve bir dünya savaşına rağmen bir türlü durulmayan Avrupa’da, Bolşevik Devrimi’nin ardından patlak veren Alman Devrimi’nin yenilgisi yeni bir dönemi başlatmıştı. Uluslararası ölçekte gericilik dalgası yükseliyordu. Devrimci işçi hareketleri büyük muharebelerle yenildi. İtalya ’da Mussolini liderliğindeki faşistler iktidara yürürken, Almanya ’da Nazilerin önlenemez yükselişi başlıyor, İspanya ’da Cumhuriyetçiler Franco tarafından kanlı bir yenilgiye uğratılıyordu. Avrupa’nın bütün ülkelerinde faşist partiler pıtrak gibi fışkırdı. Bu gerici yükselişin Sovyetler Birliği’ne yansıması, bürokrasinin işçi iktidarını gasp etmesi ve bütün muhalif seslerin susturulduğu bir istibdat rejiminin tesis edilmesi oldu…
Bu cinnet ortamında, hayatlarında ciddi hiçbir başarıları olmayan ama egoları bir o kadar yüksek yarı-deli “lider”lerin iktidarlara yükselmesi, aynı zamanda siyaset psikolojisinin de inceleme alanına girse gerektir. Krizin beslediği toplumsal histeri içinde, faşizmin “güçlü lider” ve “güçlü devlet” vurguları karşılık buluyor, işçi hareketlerini ezmek isteyen büyük patronlar kadar, hızla yoksullaşan ve bu yoksullaşmanın faturasını işçi hareketlerine çıkaran küçük burjuvazi de faşist hareketten medet umuyordu. “Güçlü lider”, kendisinden medet uman kitleleri “ulusun kurtuluşu” için “ilahi” bir görev aldığına inandırmalıydı…
‘Genç Hitler’de belgeleriyle de ortaya konduğu üzere, Hitler, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Belçika Werwick’te gaz –büyük ihtimalle “hardal gazı”- zehirlenmesine maruz kalmış, ardından büyük bir değişim yaşamaya başlamış. 1920’ler ve 30’larda “Hearst Uluslararası Haber Hizmetleri” Orta Avrupa baş muhabirliğini yürüten Karl H. Wiegand, şunları belirtiyordu:
“Basit bir deyişle o (Hitler) ilahi görevin kendisine nasıl verildiğine dair birkaç şey söyledi. Tam da savaşın bitiminde, Kasım 1918’de,bir gaz saldırısı yüzünden gözleri görmez halde Pasewalk’ta yattığı sırada olmuş. ‘Orada öylece yatarken, Alman halkını özgürlüğüne kavuşturacağımı ve Almanya’yı yücelteceğimi gördüm,’ dedi.”
Evet, Hitler “ilahi bir görev” aldığına inanırken, doktoru ona “ruhsal denge bozukluğu” tanısı koyuyordu!..
Aslında mesele sadece gaz değil; kitaptan edindiğim izlenim, Hitler’in gençliğinden gelen bir tuhaflık “altyapısı” olduğu yönünde. Aynı odayı paylaştığı yakın arkadaşı onu bir yıl boyunca Sanat Akademisi öğrencisi sanırken, Hitler’in bir anda ortadan kaybolmasıyla birlikte, onun iki kez başvurduğu Akademi’ye hiçbir zaman kabul edilmediğini öğreniyordu mesela!.. Üstelik Akademi müdürüne, “Sanat katili!” diye bağırmış olduğunu… Evden her gün çıkıp Akademi’ye gidermiş gibi yapan, eve ödevler ve ders notlarıyla gelen Hitler’in gerçeği en yakın arkadaşından bile saklaması, saplantılı bir ruh haline işaret etse gerek…
‘Genç Hitler’de enteresan tartışmalar da var. Mesela, farklı veriler ele alınarak, Hitler’deki Yahudi düşmanlığının nasıl geliştiği tartışılıyor. Öyle ki, aslında 1908’de gittiği Viyana’da Yahudi düşmanlığı “tavan” yapmışken, onun kendini Yahudi düşmanlığına fazla kaptırmadığını anlıyoruz. Daha ziyade 1919 ve sonrasının Almanya ’sında yükselen yeni Yahudi karşıtı dalgaya katıldığı ve bunu siyaseten yaptığı, yani kitlelerin ruh halinden yararlanmayı tercih ettiği sonucuna varıyoruz. Neticede, faşizm sürekli bir “düşman yaratma” eğilimindedir.
Faşizmin toplumsal ruh hali
Kitap, gençliğinde ressam olmaya çalışan Hitlerin o yıllarını üç ayrı bölümde incelemiş. Birincisi “Sanat” başlığını taşıyor ve genç Hitler’in sanata dair mücadelesini anlatıyor. İkinci bölüm, Birinci Dünya Savaşı yıllarını ve Hitler’in savaş boyunca yaşadıklarını konu alıyor. Üçüncü bölüm ise, savaşın ardından gelen istikrarsız barış yıllarının ilk döneminden söz ediyor. ‘Genç Hitler’ sadece sonradan “Führer” olacak bir genç adamın bunalımlı yaşamını değil, söz konusu dönemlerin Avrupa’sını da etkili tasvirlerle anlatıyor. Böylelikle, faşizmin üzerinde yükseldiği toplumsal ruh halini de anlama şansı buluyoruz.
‘Genç Hitler’ türü biyografi kitapları, kimi okura sırf meraktan dolayı cazip gelebilir. Ne var ki, bugün tüm Avrupa’da “aşırı sağ” diye tarif edilen ırkçı-faşist partilerin yükselişi dikkate alındığında, insanlığın geçen yüzyılda faşizmle yaşadığı deneyimi iyice bellemenin önemi de ortaya çıkıyor. Ve bizim büyük kentlerimizde, göç sonucu Yahudi “getto”larına benzer Kürt mahallelerinin oluştuğunu, o mahallelerden nefret eden kesimlerin nefret söylemini büyüttüğünü fark etmek, bir iktisadi kriz durumunda büyük toplumsal çatışmaların yaşanma ihtimalini akıldan çıkarmamak gerekiyor. Etrafınıza bir de o gözle baktığınızda, kim bilir, belki de “genç Hitlerler”in pek yakınınızda dolaşmakta olduğunu fark edeceksiniz…
Hep beraber, insanlığın faşizm çılgınlığını bir daha yaşamamasını umalım…
GENÇ HİTLER
Claus Hant
(James Trivers, Alan Roche)
Çeviren: Uğur Baycan
Abis Yayınları
2012, 526 sayfa, 25 TL.
*radikal kitap
YORUM YAZIN