Sırlı Roman
![]() |
- HAKAN GÜNDAY - |
Mahkum dediğin nedir ki? Zamana dönüştürülmüş insan. (s.12)
Böylesi romanlarda hiçbir kelime sadece bir kelime değildir. Böylesi romanlarda hiçbir cümle masum değildir.
...sanki her kitabın içinde uymam gereken emirler, tavsiyeler varmış gibi geliyordu... (s.14)
Çünkü sayfalar çevrildikçe yüze vuran her bir satır, kitabın derinliğine gömülmüş sırrın üzerine atılmış bir kürek topraktır.
Beni can sıkıntımdan, uykuda bile kurtulamadığım can sıkıntısından bir yazar kurtardı. (s.28)
Ve altında sır yatan o topraklar, var olan en nadir çiçekleri kusar gibi açtırır. Kokuları ve renklerine kapılıp sarhoş olanlar sadece bir roman okuduklarını düşünürken, sayfaları bakışlarıyla kazanlar er geç o sırra ulaşır.
...birinin bizimle arasına koyduğu mesafeyi ortadan kaldırmanın en etkili ve hızlı yolu onu öldürmektir. (s.41)
Ve bir kez o sırra ulaşıldı mı, gerisi artık suç ortaklığıdır... İşte, "Çocuklar ve Canavarları" da o sırlı romanlardan biri. Ahmet Tulgar’ın, sır gömmek için inşa ettiği bir piramit. Öyle bir piramit ki içindeki labirentin duvarları, o labirentte kaybolanlar tarafından örülmüş.
Kendi ellerimle son vermem lazımdı özgürlüğüme. (s.50)
Kim mi onlar? Biri sorgu şefi, diğeri cinayet zanlısı bir yazar. Biri adsız, diğeri Sarp Kaya. Biri soru, diğeri yanıt.
Çayın demlenmesini bekleyenlerin ülkesi burası... Çayın demlenmesini beklemeye zorunlu kılınmış bir toplum. (s. 81)
"Çocuklar ve Canavarları"nın hikayesi, bir soruyla yanıtının tanışması. Belki de bir sorunun yanıtına aşık olması. Belki de her şeyin bir soruyla başlamış olması.
Ben istemesem bu konular hiç açılmazdı. (s.43)
Ama hepsi bu değil. "Çocuklar ve Canavarları" sadece bir sorgunun romanı değil. Çünkü açılan her bir konuyla kapatırken ardımızdan kapıları ve sürüklerken bizi sorgunun içinde, yazmayı da yazmış Ahmet Tulgar.
Ödüşünce bir insanın bir insana verebileceği en güzel armağandır... (s.144)
Yazıyı anlatmış. Yazının hayatını. Sırlarını açıkladıkça sihri yok eden bir sihirbazın aksine, düğümlerini gözler önünde çözdükçe yazıya sihir katmış. Belki de Sarp Kaya yazıyı öldürmüş ve Ahmet Tulgar otopsi raporunu yazmış.
Yaptığı yazmaktı onun, yapmadıkları ise yazdıkları. Yaptığı her şey yazmaktı, yapmadığı her şey yazdıkları. (s.47)
Bazı romanlar sırlıdır. Bir ayna gibi. Bir defa girildi mi sayfalarının arasına, sırra kadem basılır. Ve kadem basılan o sırda hayat yeniden yazılır. Peki, hayat nasıl yeniden yazılır? "Çocuklar ve Canavarları"nda olduğu gibi: Her çocuk bir canavar hayal eder ya? Bazen karanlığın içinde, bazen de yatağının altında. Korkudan değilmiş meğer. Ahmet Tulgar yazmış:
Yalnızlıktanmış!
kitaptan...
Sadece çocuklar canavarlara bile ihtiyaç duyarlar. Hatta çocuklar canavarlara ihtiyaç duyarlar. Canavar hikâyelerini, canavar oyuncaklarını düşünsene. Çocukların yalnızlık korkusu, yalnız kalma korkusu o denli ağır bir şeydir ki canavarlara bile ihtiyaç duyar onlar. Bazen sokakta bir adamın elini tutmuş, güven içinde yürüyen bir çocuk gördüğümde sorarım kendime: "Acaba bu adam evde nasıl biridir? Acaba bu çocuğun annesine neler yapıyordur? Yapıyor mudur?" Çocuğun bu memnun ve güvenli hali hiçbir şey söylemez adama ilişkin. Çocuk baştan bilir, kaçabileceği bir yer yoktur. Çocuk bilinçlendiği anda rehine olduğunu da bir şekilde fark eder. Fark etmiştir. Yani her çocuk aslında kaçırılmış bir çocuktur. Çocuklar çocuk kaçırma hikâyelerinden tam da bu nedenle çok etkilenir, korkarlar. Çünkü çok iyi deneyimlemişlerdir bunu, rehin alınmanın anlamını çok iyi bilirler. Çoğu çocuğun anne, özellikle de baba sevgisi Stockholm Sendromu’ndan başka bir şey değildir. Çocuk annesini döven, hatta öldüren babasıyla bile uzlaşmaya hazırdır yalnız kalmaktansa. Çocukluk böyle bir şeydir."
Ahmet Tulgar,
'Çocuklar ve Canavarları'
Doğan Kitap
* bu yazı ilk olarak Vatan Kitap ekinde yayımlanmıştır.
YORUM YAZIN