Header Ads

Taksim'e Nasıl Müdahale Edilmeli?

- KORHAN GÜMÜŞ -
Dalış tünelleri ile Taksim’i bir otoyol kavşağına dönüştürecek proje 90’larda Nurettin Sözen zamanında hazırlatılmıştı. O zaman toplantılar düzenlendi, projenin meydanı neye dönüştüreceğini tartışmak için.

Sonra başka alternatifleri göstermek için atölye çalışmaları yapıldı. Böylece bu proje rafa kaldırıldı. Ancak bu proje raftan indirilip, tekrar Tayyip Erdoğan’ın önüne kondu, siyasal kariyerinin önemli bir aşamasında. Bu defa bu otoyol kavşağı projesinin üzerine birkaç çember eklenmişti. O tarihlerde bazı çevreler Gümüşsuyu, Sıraselviler, Mete, Cumhuriyet… gibi kentin en güzel caddelerini yok edecek dalış tünellerine, istinat duvarlarına değil de bu çemberlere takıldılar. Taksim Camii 28 Şubat’a uzanan gerilimin en hararetli meselelerinden biri oldu, yapılamadı. Erdoğan, siyasal koşullar olgunlaştığında projenin uygulanması talimatını verdi. Caminin yerini bu defa orada geçmişte bulunan ve Cumhuriyet döneminde yıkılan kışlanın replikası almıştı.

Demokratik yöntemlerle tartışılamadığı için mesele tekrar karşımızda: Ya 1930’larda kışlayı yıkan otoriter zihniyete benzer bir yöntemle meydana müdahale edilecek. Geçmişte nasıl yapıldıysa, bu defa da öyle yapılacak. Kışlanın yıkılmasının, Taksim’e cami yerine opera inşa edilmesinin rövanşı alınacak. İstanbullular da bu mücadeleyi kimin kazandığını görecek. Ya da bu müdahale demokratikleştirilmeye çalışılacak. Kamusal alan sivil topluma açılacak. Devletle sivil toplum arasında yeni bir ilişki yaratılmaya çalışılacak.

Öğrenciliğimden beri bu tepeden inmeci proje ile uğraşan (ve hayatı boyunca da uğraşmaya mahkum olacağı hissini yaşayan) bir kişi olarak benim umudum Başbakan’ın eskiyi tekrarlamaması, yeni bir adım atması.

Kuzey Kore falan gibi ülkeleri saymazsak dünyada örneği kalmadı


Uygulanan yöntemde bir problem olduğu açık: Önce karar alınıyor, sonra proje geliştiriliyor. Sürecin sonunda, uygulama aşamasında sıra programa geliyor. Neyin nasıl yapılacağı bilinmeden karar veriliyor. Tasarımcılar, plancılar karara göre fikir ve proje üretmek zorunda kalıyorlar. Böyle bir müdahale ancak otoriter rejimlerde görülebilir. Bu tür bir uygulama bir kültür bakanın kamusal alana konacak bir heykeli tanımlamasına, bir filmin senaryosunu yazmasına, bir edebi eserin içeriğine karar vermesine benziyor. Eğer Kuzey Kore falan gibi ülkeleri saymazsak, bunun örneği dünyada kalmadı.

Dolayısı ile karşımızda iki yol var: Ya Taksim gibi bir kamusal alana yapılacak müdahalenin ya geçmişteki ve otoriter rejimlerde olduğu gibi “müzakere özürlü” olmasını, ya da kenti zenginleştirecek, yaratıcı enerjiyi seferber edecek, şeffaf ve demokratik bir yöntemle olmasını tercih edeceğiz. Yeni Anayasa’yı tartışırken bir taraftan da karşımızda onun provasını yapabileceğimiz bir deneyim fırsatı ortaya çıkacak. Merkezi otorite demokratik gelişmeleri destekleyen, kent yönetiminin kapasitesini geliştiren, yeni bir deneyim gerçekleştirmesini hedefleyen bir rol oynayacak.

Taksim’de hangisini tercih edeceğimiz nasıl bir yönetim modeli istediğimizi gösterecek:

1- Bu proje ile Taksim meydan olma özelliğini kaybedecek. Meydanın önemli bir işlevi yalnızca bir ulaşım mekanı olması değil, gösteri alanı olması. Meydanın korunması gereken özelliği zaten fiziksel varlığı değil, gösteriler, törenler, bayramlar, kültürel faaliyetler için kullanılma potansiyeli.

2- Taksim’le ilgili ortaya atılan projenin nasıl geliştiğine bir bakalım: Önce siyasal otorite karar alıyor. Sonra plan değişikliği yapılıyor. Koruma Kurulu da bu değişikliği onaylıyor. Bir taraftan yerel yönetimlerin özerkleşmesinden söz ederken İstanbul’un Taksim Meydanı gibi bir kamusal alandaki projenin tepeden inmeci ve şeffaf olmayan bir yöntemle geliştirilmesi bir çelişki değil mi? Siyasal otorite müzakere olmadan nasıl karar veriyor?

3- Kamusal alana müdahale için önce bir ihtiyacın belirlenmiş olması gerekli. Örneğin yaya bölgesi olan İstiklal Caddesi ile Nişantaşı arasında yer alan ve üzerinde tiyatroların, sergi alanlarının, çok amaçlı salonların olduğu yaya bölgesinin canlandırılması mı hedefleniyor? Yalnızca ulaşımı düzenlemek, inşaat yapmak, çöpleri toplamak, güvenliği sağlamak yetmez. Kamusal alanların yönetimi bu işlevlerden ibaret değildir. Bir kamusal alan, bir meydan, bir park yalnızca yer döşemelerinden, asfalttan, ağaçlardan ibaret değil. Kamusal alan, meydan insanlar için tasarlanmalı. İnsanların bu alanı nasıl kullanacağı, burada nelerin gerçekleşeceği saptanmalı.

4- Burada konserler verilecekse, sergiler açılacaksa yöneticiler bunları düzenleyecek kuruluşlara danışmalı. Danışmakla da kalmamalı, sorumluluk vermeli. Burada yer alan doğal ve kültürel mirasın nasıl korunacağına dair fikirler de katılımla oluşturulmalı. Sorunlar araştırılmalı, çözümler geliştirilmeli. Eğer bu bölge bir rekreasyon ve kültür alanı ise, kullanım performansının nasıl geliştirileceği şeffaf bir biçimde müzakere edilmeli. Çünkü kamu yönetimlerinin kamusal sorumlulukları olmalı, kendi evlerine mobilya alır gibi kamusal alanlara ne yapılacağına karar vermemeli. Program geliştirildikten, ihtiyaçlar belirlendikten sonra sıra yapılacak işleri tanımlamaya, yani proje aşamasına gelinmeli.

5 -Program ile proje birbiriyle ilişkili ama türdeş işler olmamalı. Bir tarafta program olmalı, diğer tarafta proje, yani fikir üretimi. Aynı program için farklı çözümler tartışılmalı. Yaratıcı uğraşlar, fikir üretimi tepeden belirlenmemeli, açık uçlu olmalı.

6- Kapsamlı ve uzun süreli bir yönetim planı yapılmalı. Örneğin birkaç sene sürecek bir inşaat için trafiğe kapatılmaları mümkün ise, o zaman dalış tünellerine de ihtiyaç yoktur, caddeler yayalaştırılabilir. Taksim meydanı çevresindeki caddelerin birleştiği neobarok meydanlara benzetilebilir. Kentlerin birçoğunda meydana erişen caddelerin çoğu yayalaştırılıyor, ya da sınırlı bir trafiğe izin veriliyor. Günümüzdeki eğilim caddeleri otoyola değil, yaya yoluna dönüştürmek.

7- Caddelerin meydanla birleştiği noktalar derin yarıklar haline getirilirse, üstündeki platform ulaşım arterlerinden kopuk bir tepsiye dönüşür. Çünkü bu dalış tünelleri meydana erişim noktalarını uçurum haline getirir. Araçlarla yayaların ilişkisini de koparır. Araçla gelenler de meydanla ilişkilerini kaybederler, tabelaları izleyerek gene meydanın dışına kendilerini atarlar. Böylece meydan hem yayalar, hem de araçla gelenler açısından bütünlüğünü kaybeder. Kaldırımlar da daraldığı için yayalar otoyol kenarındaki parapetlerin kıyısına sıkışırlar.

8- Taksim’de elbette ki bir düzenleme yapılmalı. Zaten metro çıkışlarının, araç trafiğinin bir çok sorunu olduğu görülüyor. Önemli olan projenin geliştirilme yöntemi. Önce kent yönetiminin bu projeyi başarılı bir biçimde yönetecek misyon odaklı bir komite oluşturmalı. Bu komite müzakere ve şeffaflık içinde bir ihtiyaç programı geliştirmeli. Bu program meydan ve parkın (Gezi) kullanımı için de öneriler getirmeli. Kamusal alanın güvenli, ulaşılabilir, düzenli olması da yeterli değil. Ticari kullanımların, işgallerin, otoparkların da önüne geçilmeli, bölge bir yönetim planına kavuşturulmalı. Kültür kuruluşları da Gezi’yi cazip bir yaya alanı haline getirebilirler, örneğin. Sonra bu programa göre bir uluslar arası yarışma açılabilir.

Korhan Gümüş
Mimar, Taksim Platformu http://www.taksimplatformu.org/index.php

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.