Gazeteciler İçeride Gazeteler Yasaklı
![]() |
- BAHA OKAR - |
Şu devletin işine akıl sır ermiyor doğrusu. Gazeteciler içeride, ama ne hikmetse gazeteleri içeri bırakmıyor.
Burada takip ettiğimiz Birgün gazetesinin her ay birkaç sayısı alıkonuyor, verilmiyor bize. Aynı şey sık sık Gündem gazetesinin de başına geliyor. Haftalık ve aylık sosyalist basının da… Bazen de günlük bir gazeteyi birkaç gün sonra veriyorlar.
Engelleme kararını resmi bir kararla bildiriyorlar. Elimdeki örneklerden birinden aynen aktarayım: “5275 sayılı Ceza İnfaz Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 62. maddesinin 3. bendinde belirtilen ‘kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayının hükümlüye verilmeyeceği’ belirtildiğinden…”
Bu karar Birgün gazetesinin bir sayısıyla ilgiliydi. Birgün’ü de sözünü ettiğim diğer gazeteleri de biliyorsunuz. Bizim gazetelerde müstehcen bir şey olmaz. Demek ki mesele kurum güvenliği… Gazeteler çoğunlukla bu gerekçe ile engelleniyor. Azadiya Welat gibi Kürtçe olduğu için sistematik olarak geciktirilen, engellenen yayınlar da var.
Peki, bu gazeteler ne yayımlıyor da kurum güvenliği tehlikeye düşüyor? Cezaevi krokileri mi, firar yolları mı, tükenmez kalemden tabanca yapmak gibi Zihni Sinir projeleri mi? Tabii ki hiçbiri… Engellemeye konu olan haberlerin tümü cezaevlerindeki hak gasplarıyla, keyfi uygulamalarla ilgili.
Bunların duyulmasını engellemek, cezaevleri gerçeğini gözlerden gizleyip F tiplerini beş yıldızlı otelmiş gibi pazarlamak bir devlet politikası. Bunun çok örneğini biliyoruz. Daha geçenlerde çeşitli cezaevlerinden tutsakların gazetecilere gönderdiği onlarca mektubun cezaevi idarelerince engellendiği ortaya çıkmıştı. İlginç olan şu ki, bu haberi yapan gazeteyi de yasaklayıp bize vermediler.
Engelleme gerekçeleri bu haberlerin “asılsız” olduğu, “kurum görevlilerini hedef gösterdiği” iddiasına dayanıyor. Ancak şu dikkat çekici: Bu haberlerle ilgili dışarıda herhangi bir işlem yapılmıyor. Asılsızsa, seni hedef gösteriyorsa şikâyetçi ol, dava aç; öyle değil mi? Böylece habere konu olan uygulamalar, hak gaspları asılsız mı gerçek mi soruşturulsun. Ama yapmıyorlar. Belli ki gürültü, patırtı çıksın istemiyorlar. Dışarıda serbestçe basılan, bayilerde satılan bir gazete, cezaevine gelince yasak… Dışarıda serbestçe okunan bir haber burada yasak… Ayrı bir F Tipi cumhuriyeti var burada sanki.
İyi de cezaevleri ile ilgili bir haberi bizden niye gizliyorlar ki? Biz içeridekiler bunları zaten biliyor, benzerlerini yaşıyor, duyuyor değil miyiz?
Aslında burada alttan alta tecridin daha incelikli bir mekanizması işliyor. F tiplerinin ve bugünün “cezalandırma ve ıslah” anlayışının temelinde tecrit var. Bu sadece tutsağı tek başına bırakmaktan, diğer tutsaklarla iletişimini koparıp sosyal bakımdan kötürümleştirmekten ibaret değil.
Dışarıyla oluşacak düşünsel ve duygusal bağı olabilecek en aza indirmek de tecridin amaçlarından. “Yalnızsın, çaresizsin. Seni bir kuyuya attım. Artık anan, baban, eşin varsa üç beş dostundan başka kimse seni umursamıyor” düşüncesinin her vesileyle mahpusun kafasına işlenmesi tecridin temel bir öğesi. Devlet bunun için, nasıl bir yandan cezaevlerinde olan bitenin kamuoyundan gizlenmesi için elinden geleni yapıyorsa, bir yandan da “cezaevleri sorunu” diye bir sorunun dışarıda olabildiği kadarıyla gündeme geldiğini, konuşulduğunu içeridekilerden saklamaya çalışıyor. Cezaevi haberlerinin olduğu gazetelerin engellenmesi bu yüzden... Çünkü burada, gazetelerde gördüğümüz tedavisi engellenen, şiddete uğrayan, hakları gasp edilmiş tutsaklarla ilgili haber, bize aynı zamanda sesimizi onbinlere ulaştırabildiğimizi söylüyor. Tecridin yalnızlaştırma, her daim çaresiz ve güvencesiz hissettirme amacında bir gedik de böylece açılıyor.
Şimdi anlaşıldı bu haberlerin kurum güvenliğini nasıl tehlikeye düşürdüğü. Bu kurumlar insani olan her şeye o kadar tezat ki, tecridi kıran en küçük insani bağ bile güvenliklerini tehdit ediyor.
Cezaevleri bu ülkede hiçbir zaman marjinal bir olgu değildi. Şimdilerdeyse ülkenin en ağır gerçeklerinden biri durumunda... Adalet Bakanlığı’na göre 127 bin tutuklu ve hükümlü var. Cezaevlerinin kapasitesi yetmiyor, yenileri TOKİ’ye sipariş edilmiş durumda. Keyfi tutuklamalar muhalifleri etkisizleştirmenin, cezalandırmanın olağan bir aracı haline geldi. Siyasi tutsakların sayısı katlanarak artıyor. Gazetecilik görünmeyen, gözden ırak tutulan gerçeğe objektif çevirmekse, işte cezaevleri burada...
Ancak bu soruna eğilen, tutsakların derdiyle dertlenme duyarlılığı gösteren gazeteciler, bu haberlere yer veren gazeteler o kadar az ki…
1970’lerde bir grup Fransız aydını Hapishaneler Üzerine Çalışma Grubu’nu oluşturmuşlar. Cezaevlerinden gelen bilgilerle hazırladıkları basın bültenleriyle, yaptıkları basın toplantılarıyla mahkûmların sorunlarının haber olmasını sağlamışlar. Bu çabaların, o güne kadar yasak olan günlük gazetelerin ve radyonun cezaevlerine alınmasını sağlamak gibi hakların elde edilmesine büyük katkısı olmuş. Dışarıyla kurulan bu bağ tutsakların hakları için ortak hareketlerini cesaretlendirmiş.
Belki bizde de böyle girişimin vaktidir. Başlangıç olarak, tutsaklardan gelen haberleri aktaracak, cezaevleri ve tecritle ilgili araştırmalar yayımlayacak, yazılı basına servis edeceği bültenler hazırlayacak bir internet sitesi niye olmasın?
Baha OKAR
Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi
C-84 Koğuşu
TEKİRDAĞ
YORUM YAZIN