Header Ads

Gidenlerin Ardından

- GÖZDE DEMİREL -
Bu ülkede, bazen ülkem derken bile canımın yandığı bu ülkede yaşamak, umut etmek giderek zorlaşıyor. Gün yok ki yeni bir gündemle uyanmayalım. Ya bir kez de iyi bir şey olsun gündem… Yok, olmaz ülkenin doğasına aykırı…

Hiç tanımadığım iki meslektaşın Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz’ın Bayram Otel’den cesetlerinin çıkarıldığını duyduğumda yine o bildik yumru düğümlendi boğazıma. Öfke, kırgınlık, acı ve yine hiçbir şeyin değişmeyecek olmasının acizliği.

Deprem kadar acı değil mi, Van depreminin üzerinden 20 gün geçtikten sonra aynı acizlikle aynı yerde bir başka depremi yaşamamız ve insanları kaybetmeye devam etmemiz? Daha acısı bunların da unutulacak olması, beş yıl sonra bir deprem daha olur biz benzer deprem uzmanlarından son dakika yayınları yaparız, insanlar ölür gömülür, travmalar yaşanır ve sonra tekrar…

Bazen bir şeylerin değişeceğine hiç inanmıyorum. Yitip gidiyor inancım ötesi yok.

*
Hayatta yapmak istediğim tek şeydi gazetecilik. Bedeller ödeyeceğimi bilerek, kendimce bedeller ödeyerek de yaptım bu mesleği, yapıyorum da. Çünkü gazeteci olmak istiyorsan yabancı dil bilmen, üniversiteyi bitirmen, işine aşık olman ve bunun gibi birçok nitelik yetmez…

İşe girmek başlı başına bir derttir. Şanslıysan birkaç ay, normalde bir yılı aşan sürelerle “stajyer” adı altında emeğin sömürülür. İşi öğrenmek değildir mesele, onlar sana bir gelecek vaat etmişlerdir ya senin de biraz susarak sömürülmeye razı olman gerekir.

Kadron, sözleşmen olur derken de  para kazanamazsın doğru dürüst uzun süre. Üstelik en doğal hakkınken durmaksızın verdiğin emeğin, belki de senin gibi zorluklardan geçmiş ama buna rağmen sisteme ayak uydurmuş şeflerin, müdürlerin sana kaç kişinin işsiz olduğunu hatırlatır mesela. Gönderildiğin haberi yarım yapmak gibi bir lüksün yoktur ama insanca yaşamak lükstür senin için çoğu zaman…

Bunları da kabullenirsin. Olsun varsın, yaptığın bir iki haber öyle mutlu ediyordur ki seni, bir şeyleri değiştirebileceğini düşünüyorsundur ki canın yansa bile geçer dersin, geçer de… Ama bununla bitmez başta patronların olmak üzere aşağılamalar, azarlar kendine duyduğun saygıya bile zarar verir hale gelir. Yine de yaparsın mesleğini, ona duyduğun saygı hala çok büyüktür çünkü…

Yanında taşıdığın kamera daha değerlidir çünkü pahalıdır. Bazen bununla ilgili şakalar yaparsınız aslında acıdır bunun üzerine şaka yapmak bile. Fiş verilmeyen yerlerde fiş peşinde koşarsın çünkü haberin ne kadar kaliteli olursa olsun sana verilen harcırahı belgelemek zorundasındır.  Kimi zaman faturana da yer laf ederler, sen onlara ses getirecek bir haber yapmışsındır belki o haberden senin maaşını katlayan paralar kazanmışlardır ama 1,5 porsiyon İskender yeme gibi bir hakkın yoktur çoğu zaman…

Bu ve daha bir sürü şey. Sonra an gelir hiç tanımadığın iki meslektaşının Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz’ın ölüm haberi gelir.

An gelir, her şey boş gelir. İnancın, umudun… Susarsın.

1 yorum:

  1. Tek kelimeyle şu an içimden geçenler bu meslek hakkında. Gazetecilik öğrencisiyim ve bu işe aşık olarak bu bölümü seçtim. Bazen durup düşünüyorum, biliyor musun... Değiyor mu acaba onca çabalarıma, harcadığım paralara ve en önemlisi zamana... Ben o kadar zamanı ve enerjiyi aşağılanmak için mi harcayacağım diyorum. Seviyorum bu mesleği ama gözümü korkutuyor yaşayabileceklerim senin bahsettiğin gibi. Yine de 'umudum' var. Cebimde param olmasa da, sevdiğim işi yapmanın huzuru gece yastığım ve benimle olacak. Başarılar dilerim.

    Bahanur Alişoğlu

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.