Header Ads

Savcının Dilşat Aktaş Kararı Zaten Hazır Mıydı?

- PINAR ÖĞÜNÇ -
Onun ismini daha fazla insanın bilmesine neden olan hadise panzerin üzerine çıkışı… Sonra polis tarafından uygulanan şiddet yüzünden kalçasının kırılması… Sonra Başbakan’ın ‘kadın mı kız mı belli değil’ diyerek seçim meydanlarından ismini anmadan, kendisini zikredişi… Halkevleri’nin Ankara Şubesi Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş, Metin Lokumcu’nun Hopa’da aşırı biber gazından öldüğü haberi üzerine Ankara’da yapılan eylemde, panzer üzerindeki o fotoğrafıyla zihinlerde.

Aslında hafızanızı zorlarsanız, yine ana haber bültenlerinden içinde Dilşat’ın geçtiği bir haber daha hatırlaycaksınız. Bu yılın şubat ayı... Ankara’da Halkevleri, 79. kuruluş yıldönümü nedeniyle İl Sağlık Müdürlüğü’nden izin alarak Kızılay, Yüksel Caddesi’nde bir stand açmış. Amaç organ bağışını teşvik etmek. Aynı yerde stand açmış başka kitle örgütleri de mevcut. Emniyet güçleriyle bu standlardakiler arasında bunlar izinli miydi, değil miydi tartışması esnasında arbede çıkıyor.

Bunu ana haber bültenlerine taşıyansa, akan görüntüde çember içine aldıkları bir kadın. Bir sivil polisin kadına attığı yumruk görünüyor.

Malumunuz toplumsal eylemlerde, polisin zor kullanma yetkisinin bulunduğu hallerde dahi aşamayacağı bir sınır var. Çok abes bir cümle ettiğimin farkındayım. Normal koşullarda bu sınır aşımı ve şiddet vakalarının talihsizliği belgelendirilmelerinin güç olmasıdır. Alacağınız hastane raporu her zaman çok şey ifade etmez. Fakat burada durum farklı. Mesela Show TV’nin ‘Sivil polisten kadın dayağı’ başlıklı haberini internetten bulabilirsiniz. Olay birçok televizyonda, gazetede haberleşti zaten.

Vursaydım, çenesini kırardım

Dilşat Aktaş bu polis hakkında suç duyurusunda bulundu. Yaralamaya yönelik kasıtlı bir harekette bulunduğunu, ağzından kan geldiğini beyan ediyordu. Dilekçeye, 28 Şubat günü Adliye’de karşılaştıklarında aynı polisin uzaktan yumruğunu kaldırıp ‘Orospular’ diye bağırdığı da eklenmişti.

Soruşturma evrakı incelendi ve 27 Haziran’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ kararını verdi. Savcı Abdullah Bulgen adli rapora göre ‘yaşamı tehlikeye atan bir durum olmadığı’ sonucunu çıkarmıştı. Polisin daha önce yediği tekmeye karşı savunma amaçlı, o da isabet etmeyen bir yumruk attığı görüşündeydi. Zaten polis Deniz Naci Uruçay, ifadesinde yakın korumalık geçmişinden dolayı eğer gerçekten vursaydı, burununu ya da çenesini kıracağını belirtmiş.

Bu kararın yanında Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’nde o dönem Güvenlikten Sorumlu Müdür Yardımcısı olan Kenan Kabak’ın bizzat Halkevleri merkezine gelerek “Emniyet açısından prestij zedeleyici görüntüler yüzünden çok üzgün olduğunu” belirtmesi kafa karıştırıyor. Ya da Halkevleri’ndeki görevi vesilesiyle eylemler öncesi Emniyet Müdürlüğü’nü sık ziyaret eden Aktaş’ın yumruktan sonra her gittiğinde polisin önce mahçubiyetini dile getirerek lafa girmesi...

Bunların hepsi kişisel beyanlar diyelim. Tanıklardan Mehmet Özer’in 14.07.2011, Mustafa Eberliköse’nin 12.07.2011’de dinlenmesi gibi bir mesele var. Kovuşturmaya gerek olmadığı kararı 27 Haziran tarihli, dikkatinizi çekerim. Tanıklar dinlenmeden karar verilmiş.

Bir sonraki adım ne?

Dilşat Aktaş, Hopa olaylarında yaşadıkları yüzünden hastaneden yeni çıktı, fizik tedavi sürüyor ve hâlâ yürüyemiyor.

Telefonda sonrasında ‘panzere’ çıkmasaydı bu kararın farklı olup olmayacağını soruyorum. “Beni de kaygılandıran şey panzerle birlikte düşünülerek verilmiş olması. Bu karar gören göze, yargıya ihanettir. Çok açık ki benim adıma toptan bir karar verilmiş ve bu kadına her şey mubah denmiş. Bir sonraki adım ne? Yarın sokağa çıktığımda, öldürecekler mi beni yani?” diyor.

Ankara’daki Hopa eylemleriyle ilgili soruşturma sürüyor ve o dosyada kendisi şüpheliler arasında. Peki o soruşturma, bu takipsizlikten ne kadar etkilenecek? “Bu karar özellikle aleyhime kullanılacak hale getirilmiş. Şimdi katıldığım eylemlere, gözaltılara bakacaklar. ‘Oo, Dilşat Hanım sizin de siciliniz amma kabarıkmış’ diyecekler. Ortada helalleşme falan yok, gözünü intikam bürümüş bir başbakanın yargıyı etkileyişi var.”
Avukatı Sevinç Hocaoğulları karara itiraz ettiklerini ama umutlu olmadıklarını söylüyor. AİHM’e kadar yolu varmış.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.