Header Ads

Medyanın Savaşı

- SELİM TEMO -
Çözümsüzlüğe mahkûm edilmiş en uzun ömürlü sorunların başında gelen “Kürt sorunu”, her gün yeniden üretiliyor. Medya tarafından belirlenen kamuoyundan devlete kadar hiçbir odağın çözüm iradesi göstermemesi, siyasi bir argüman olmayan “samimiyet” yoksunluğundan mı kaynaklanıyor? Musa Anter’in deyimiyle sorunun “hem sanığı, hem tanığı”, Şeyh Said’in deyimiyle “bu işin ne önünde ne arkasında, herkes gibi bizzat içinde”ki biri olarak kuşkuluyum.

Bana göre savaştaki en önemli rol medyanın. Medya başından beri toplumu sürekli biçimde manipüle etti. Böylece gerçeklik etrafında yaratılan hale, gerçeği görünmez kıldı. Medya “efendi” sesiyle, muktedir tonda konuştu her zaman. Buna göre Kürt siyaseti, onun “uygar, hümanist, steril” dünyasında ancak bir leke olarak var olabilirdi, ki simgesi de “bataklık-sivrisinek” argümanıdır.

İliştirilmişler ve ölüm
Bu söylem, siyasi Kürtlerin reddiyle erimeye başladı. Ancak efendi tahtını terk etmedi, baktığı şey değişse de “görme biçimi” değişmedi. Bu yüzden 1984’teki algıyla 2011’deki algı arasında ya da “iliştirilmiş” gazeteciler ile bir zamanlar “akreditasyon”la garnizonlarda karavana sırasına giren popüler kalemler arasında niteliksel anlamda büyük bir fark yok.

Yıllarca askeri düzende hizalanıp sergilenen binlerce ceset fotoğrafı ve görüntüsü yayınlandı medyada. Bu “ölüm pornografisi” yalnızca efendiyi işaret etmekle, ölümü ve ölüyü seyirlik hale getirmekle kalmadı ötekinin ölümünü, ölüsünü, ölüm biçimini bir kültüre de çevirdi. Buna göre öteki, pek uygar malikin mülkü etrafında dolanan vahşi bir avdı. Her bölümünde birkaç Kürt karakterin hunharca öldürüldüğü dizi filmlerin bakışı da eklendiğinde, binlerce vahşi örneğe rağmen efendi steril kaldı! Zira ön sayfadaki cesetlere arka sayfa çıplağı ya da içerdeki borsa, fıkıh, Ramazan ve sağlıklı cinsellik sayfaları eşlik etti.

Bir günlüğüne ünlü olan genç ölülerin tiril tiril, ütülü bayraklarla raptedilmiş tabutlarda “saklanan” bedenleri, bayram haberlerinin hüzün faslında yeniden sunulur. Ötekinin ölüleriyse, iş makinalarıyla ezilir, bir “kimse” olmadıkları için kimsesizler mezarlığına atılır. Şehir nüfusları kadar kalabalık hapishaneler yetmez, şehirler hapishaneye çevrilir. Ama yetmez, ağıtı anadili bilen bir ulus, hoyrat kalemler, yorumcular ve siyasetçilerce her dakika yeniden incitilir.

Rant meselesi
Gerginlik bahsinde ise medya, hep zaman aynı kurguyu işler: Önce provokatif bir haber “verir”, dezenforme eder, ardından zinde kuvvetler birkaç Kürt’ün kafasını gözünü dağıttıktan sonra “tehlikeli gerginlik”, “oyunlara gelmeyelim” bandını döşer. Kürt’ün bedeni gibi zihni de hoyratça ezilir. Farklı bir cümle kuran her Kürt, azgın bir uzlaşımla karşılaşır. Elbette koro rantla ödüllendirilir. Filanca ilçede tehlikeli şekilde gerilen vatandaş, rakip berber dükkânını ilçeden sürer, Kürt’ü aynı ideolojinin arenasında heyt hötle susturan yorumcu ise rektör, vekil, bir şeyin danışmanı filan olur.

Bu yüzden Kürtlerin “gerçeği” anlatma çabaları boşunadır, zira efendi gerçeği gizlemek derdinde. Bu anlamda medya işlevini kusursuz biçimde yerine getiriyor. Yani gerçekçi olmalı; Kürt sorunu kesinlikle çözülmeyecek. Çünkü bu sorun, medya gibi her kurum ve odağı güçlendiriyor. Savaşın başında toplu iğne üretemeyen devlet, bugün uzaya uydu gönderiyor; neden çözsün?

Son dönemdeki çözüm söylemi, bendine sığmayan Türk sermayesinin bir lütfudur. Dolayısıyla buna “teslim alma, razı etme söylemi” demek daha doğru. Medyanın şimdilerde Kürt siyasetini “çözüm karşıtı” olarak lanse etmesinin gerisindeki motivasyon ve mistifikasyon budur.

27. yılda sormalı: Kürt sorunu cep telefonundan bile büyük bir sektör ise, bir “muharip güç” olarak medya. bu kârı terk edip ateşi keser mi?

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.