Header Ads

Hıdır Göktaş yazdı.. A.D.A.M

- HIDIR GÖKTAŞ -
Anayasa değişikliğinin ardından askeri darbe dönemlerinde ordudan atılan subay, astsubay ve askeri öğrenciler, darbe dönemlerinin haksız uygulamaları ve karabasan dönemlerinin sonucunda ellerinden alınan haklarını geri kazanmak için bir mücadele başlatmış durumdalar. Kendilerine de Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri (A.D.A.M.) olarak adlandırdılar ve haklarını bu ad altında arıyorlar.

Bu hakların iadesi konusunda yasal düzenleme yapılmakla birlikte AKP hükümeti “hak-hukuk” sınırlarını hiçe sayarak mağdurları 28 Şubat döneminde atılanlar ve diğerleri olarak ikiye ayırdı. Uzun çabalar sonunda son maddesine kadar kabul edilen yasaya CHP Milletvekili Rasim Kara’nın –ki kendisi de 12 Eylül döneminde ordudan atılmıştır- önergesinin kabulüyle üçlü kararnamelerle ordudan atılanların da yasal haklarını almalarının yolu açılmış oldu!

“Oldu” sözcüğünün sonuna “!” işareti koydum çünkü yasada yazılanlar nedense uygulamada bir anlam ifade etmedi.

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla ordudan atılanların –ki bunların tamamına yakını 28 Şubat sürecinde ve sonrasında atılanlardır- Milli Savunma Bakanlığı’na yaptığı başvurular kabul edildi ve bundan sonra yapılacak işlemler için bir dosya gönderileceği ve bazı bilgi-belge isteneceği belirtildi. YAŞ kararıyla değil de üçlü kararnamelerle 12 Mart ve 12 Eylül süreçlerinde ordudan atılan subay, astsubayların başvurularına “kabul” yanıtı verilmezken,  askeri öğrencilerin durumlarının ne olacağı da belirsizliğini koruyor.

Bu satırların yazarı da 12 Eylül sürecinde ordudan atılanlardan. Ayrıca 12 Eylül sürecinde atılanlar arasında az sayıda YAŞ kararıyla ilişiği kesilenlerden. Peki bu durum nasıl oldu?

12 Eylül darbesinden bir süre sonra solcu olan subay, astsubay ve askeri öğrenciler çeşitli uygulama ve işlemlerden sonra gruplar halinde ordudan atılmaya başlandı. Kimilerinin Dil-İstihbarat Okulu’nda ifadeleri alındıktan sonra ilişiği kesilirken, kimileri de işkenceli sorgulardan geçirilip, işkenceli, direnişli cezaevi serüvenleri yaşadıktan sonra ya da bu süreçler sürerken yargılama sonuçları beklenmeden atıldı.

Bu satırların yazarı ise 1981-1982’de 13 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi ve görevine devam etti. 25 Kasım 1983’de görev yaptığı askeri birlikten tekrar gözaltına alınarak inzibat eşliğinde Ankara Dil İstihbarat Okulu’na getirildi ve 17 Ocak 1984 tarihine kadar burada tutulup sorgulandı, savcılığa çıkarılan diğer arkadaşlarıyla birlikte salıverildi. Ancak bu kez göreve döndürülmedi. 7 Mart 1984’de ise 30 Ocak 1984 tarihli YAŞ kararı ile ordudan atıldığı tebliğ edildi ve artık sivildi.

Atılma gerekçesi ise Astsubay sicil yönetmeliğinin 53. maddesinin (e) fıkrasında yazan “Yasa dışı görüşü benimsemiş olduğu anlaşılanlar” olarak belirtildi. O dönemin sihirli sözcüğü buydu: “Yasa dışı görüşü benimsemiş olduğu anlaşılanlar.”  Subay sicil yönetmeliğinin ve astsubay sicil yönetmeliğinin farklı maddelerinde de olsa “e” fıkrası aynı ifadeyi içeriyordu ve atılan herkes için bu geçerliydi.

Herkes bu ifadelere göre atıldığına göre fark ve sorun nereden kaynaklanıyor o zaman? Burada sorunun ve farkın kaynağı sadece zaman, ya da bizlerin elinde ve inisiyatifinde olmayan zamanlama… Kasım 1983’de darbe sonrası seçimler oldu, Özal hükümeti kuruldu. Benim de aralarında bulunduğum grup bu süreçte sorguya alındı. Bu sırada hükümet kuruldu ve darbe sonrasının ilk hükümetinin de temsil edildiği ilk YAŞ toplantısın önüne bu grubun dosyaları gitti. 12 Eylül sürecinde ordudan atılanların aslında yok birbirinden farkları. Sadece zamansal tesadüf ayırdı onları.

Şimdi başvurular yapılıyor ve aynı gerekçelerle attıkları bizlerden benim ve az sayıda Özal hükümeti döneminde YAŞ kararıyla atılanların başvuruları kabul ediliyor, diğer arkadaşların başvurularının ne olacağı hala belirsiz. Son gelen haberler Milli Savunma Bakanlığı’nın Başbakanlıktan görüş sorduğu yönünde.

Bizler aynı dönemde aynı idealleri ve buna bağlı olarak da aynı sonu paylaşmış A.D.A.M.’larız. Bizleri bir birimizden ayırmanın hiçbir haklı hukuki gerekçesi ve dayanağı yoktur. Nedir beni haklarıma kavuşturan, diğer arkadaşlarımdan bir ay sonra gözaltına alınıp sorgulanmam mı? Ya da soruyu tersten sorarsak: Nedir diğer arkadaşları haklarından mahrum kılan, bizlerden bir ay önce gözaltına alınıp sorgulanmak mı?

Ayrıca askeri öğrenci iken atılanların haklarından hiç söz edilmiyor. Nedir onların suçu? Öğrenci olmak ve mezun olmadan atılmak mı? Peki 12 Mart öncesi ve sonrasında TSK ile ilişiği kesilenleri ayırmanın, haklarını yok saymanın hukuksal mantığı nedir?

Anayasa değişikliği sonrasında buna bağlı olarak yasal düzenleme yapan siyasi irade çıkardığı yasanın uygulanması konusunda irade beyanında zorlanmaktadır. Yeni kurulacak hükümetin ve yeni Milli Savunma Bakanı’nın önündeki en öncelikli sorun, çıkardıkları yasanın uygulanmamasını sağlayan siyasi ve bürokratik tıkanıklıkları ortadan kaldırmaktır. Hak ve hukuk ancak böyle sağlanır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.