Header Ads

Mücadele Etmek Mi Kolay, Boyun Eğmek Mi?

- AYÇA SÖYLEMEZ -
Kadının başkaldırması, yüzyıllardır "tehlikeli" görülür, başkaldıran kadın yok sayılmak, o da olmuyorsa yok edilmek istenir. Ancak burjuva hukukunun sınırları içinde dahi bu zihniyetin hala korunup kollanıyor olması, kadın sorununun, görüşü ne olursa olsun farklı birçok grup tarafından erkek egemen bir bakışla ele alındığını gösteriyor.
Kapitalizm insanları ezerken, kadınları iki katı ezer. Köyde ya da kentte, erkek egemen düzenin kadınları hem ekonomik hem de düşünsel yönden ezmesi için birçok yol bulunur. Hem evde hem dışarıda çalışmaya zorlanan ve bunun karşılığında susması, itaat etmesi beklenen kadın, başkaldırırsa öldürülür. Basında artık sık sık karşılaştığımız kadın cinayetlerinin yeni olmadığını hepimiz biliyoruz. Sorunun "görünür" olmasının bu yolla sağlanamayacağını da biliyoruz ama. İtaat etmeyen kadının öldürülmesi ve olayın kamuoyu yaratması sayesinde katilin ceza alması bir adımdır, ancak cinayetin nedenlerini-sonuçlarını sorgulamayıp sadece intikam duygusu üzerinden hareket etmekle, yeni cinayetlerin önüne geçmek de imkansızdır.
Evet, başkaldıran kadın eziliyor. Doğduğu coğrafya ya da aile itibariyle zaten ezilmeye "mahkum" olarak görülenlerin hayatı, Türkiye'nin tarihi gibidir. Anneler toplu mezarların başında çocuklarının kemiklerini beklerken, kız çocukları zorla evlendirilirken, başkaldırmasa bile "aile kararıyla" öldürülürken, kalabalık aileye bakan tek kişi olarak hayatın bütün yükü omuzlarına yüklenmişken, temizlik yapmaya gittiği evde camdan düşerken, cezaevinde ya da karakolda tecavüze uğrarken… Kadınların maruz bırakıldığı yaşamı görmek için aslında sadece, "sol", "sosyalist" ya da "muhalif" kesimlerin ne denli eril bir dil kullandığını görmek yeterli olabilir. En küçük tartışmada, fikir ayrılığında bile saklanamayan bu zihniyet, kadın mücadelesinin daha çok başlarında olduğumuzun da kanıtıdır.
Kapitalizm ezer, kadınları iki kez ezer, dedik. Ancak bu cümleden sadece fakir kadının, etnik kimliği, cinsel yönelimi ya da dini yüzünden dışlanan kadının ezildiği anlamı çıkmasın. Kapitalizm bu anlamda "eşitlikçidir"; bütün kadınlar üzerinde uygulayacak farklı baskıları, başkaldıranları bastırmaya ve baskıları sistem içinde meşrulaştırmaya yönelik farklı araçları vardır. Her zaman hapishaneye atılmaz düzene karşı çıkan. Bazen de kendi hayatı bir hapishane haline getirilir ki bu devlet ve düzen adına daha fazla optimum fayda sağlayan bir yoldur. 
Orta sınıfa mensup kadınlar, "rıza yaratma" mekanizmalarıyla sistem içinde ehlileştirilirken, erkek egemen kültürün her an yeniden kurulması sürecinde de önceden belirlenmiş rollerin içine sıkıştırılıyor. Sadece reklamlar ya da "ideal kadın" imgesiyle değil, farklı koşullarda aynı "hayatın yükünü taşıma" zorunluluğu içerisine hapsediliyorlar. Sömürü, gelir düzeyi ve yaşam standardı farklı da olsa aynı yöntemlerle devam ediyor. 
"Kutsal aile" mefhumu, bu anlattığım farklı yaşamları olan kadının özgürleşmesinin önündeki en büyük engel olarak duruyor. Evlenmek, çocuk yapmak ve ailenin devamlılığını sağlamak durumunda bırakılan kadın, kendini gerçekleştirme kaygısını taşıyamadan, kendine biçilmiş rolleri oynamaya başlıyor. Mecbur bırakıldığı "anne" ve "eş" rolü, çalıştığı yerde, sokakta, ailede, hiçbir yerde peşini bırakmıyor.
Egemenler; rıza yaratarak, bunu beceremediğinde zor kullanarak kadını daha doğar doğmaz hapsettiği bu konumun, sadece kapitalizmin değil erkek dünyanın kurulumunda ilk ve en önemli mihenk taşı olduğunun farkında. Görüşü ne olursa olsun, birçok farklı iktidarın aileyi dokunulmaz kılmaya çalışması da bu yüzden… 
Kadına daha çocukluğundan biçilen rol, ailenin taşıyıcısı olmasıdır. Kadını ezen düzenin en büyük müsebbibi ailedir. Kadın böylece kendi kuyusunu kendi kazmaya başlar. En büyük düşünün, bir "eş" olduğuna inandırılan kadın, böylece tek başına yaşayamayacağına ikna edilir. "Tek başına" olduğunda, güvensiz hissetmesi öğretilir kadına. Aslında, kadının özgürleşmesinden korkan erkek egemen düzenin kendisiyken…
Başkaldırmanın, hem erkek egemen düzene hem kapitalizme, en zor ve en garantili yolu aileyi reddetmektir. Ailede kendine biçilen kadın rolünü reddeden kadın, başta da söylediğim gibi ya ikna ya zor yoluyla "ikna" edilmeye çalışılır. Ancak kimse bu binlerce yıllık düzenin sarsılması için mücadele etmenin kolay olduğunu söylemiyor. Kadınların hayatı zor, mücadeleyi seçtiklerinde daha da zor olacak. Ama değerli olan, mücadeleyi çocukları için değil kendileri için yürüttüklerini bilmek olacaktır.
not: bu yazı ilk olarak yeni özgür politika'da yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.