Regarding The Pain Of Others
![]() |
- SENA AKALIN - |
"For a long time, some people believed that if the horror could be made vivid enough, most people would finally take in the outrageousness, the insanity of war." —Chapter 1, page 14.
Susan Sontag
Susan Sontag

Her şey çok kısa süre önce başladı . Buenos Aires´in en şık semtlerinden birinde bir kafede cama yaslanmış kitap okurken, biri camı dürttü ve bana dil çıkardı ufak bir çocuk. Avuçlarını cama yapıştırdı bütün vücudu simsiyah avuçlarının içi bembeyaz gülümsedim . Bana geri gülümsemedi uzun uzun baktı sonra sırtındaki mavi çöp torbasını alıp ilerleyip gitti. Kitabı bıraktım öylece durdum kaldım. Bütün gün deftere not ettiğim şeyleri sırasıyla gerçekleştirmek için o kadar çabalamıştım kitabı bitiricektim, bir makale yazmam gerekiyordu. Sonra yürüyüşe çıkacaktım, iki litre su içecektim . Eve dönecektim çamaşırhaneye uğrayacaktım, arkadaşlarımla yemeğe ve tiyatroya gidecektik herşey gayet olmasi gerektiği gibi güzel gidiyordu. Taa ki o ufak çocuk bana dil çıkartıp ona gülümsediğimde tekrar gülümsemeden öylece bana bakıp sonra da çekip gidene kadar. Böyle şeyler yaşamaktan nefret ediyorum dedim. Nereden çıktı şimdi bu çocuk farkında bile değildir ne yaptığının, çocuk işte dedim. Tabi artık hiç gizlemekten bile çekinmediğim her gün okuduğum teori kitaplariyla yediğim sağlıklı güzel yemeklerle izlediğim o güzel oyunlar dinlediğim o inanılmaz müziklerle gün geçtikçe daha da bencilleştirdiğim doyumsuzlaştırdığım canavarı o dil çıkaran çocuk dürtünce birden bütün huzurum bozulu verdi hiç hoşuma gitmedi kendi gerçekliğimden bir kaç dakika bile olsun uzaklaşıvermek. Midem bulandı neyden acaba? Kendimden mi yoksa çocuktan mı yoksa, benim bu halimi yadırgamayan binlerce benim gibi canavardan mı ?
Aradan bir kaç gün geçti ben çok güzel hayatıma devam ettim. Sabahları erken kalktım, derse gittim sürekli, anneme ve en yakınlarıma yaptıgım masterdan ne kadar sıkıldığımı, tatile çıkmak istediğimi, yenilik istediğimi, İspanya’da bir doktora programına kabul edilmek istediğimi, Türkiye’ye dönmek için daha çok erken olduğunu söyleyip durdum. Daha çok tiyatroya gittim, daha çok kitap okudum, daha çok liste çıkardım, daha çok su ictim, daha çok sebze yedim, daha cok bankamatiğe uğradım, bankamatiğe her uğradığımda kapının önünde duran yaşlı kadını görmezlikten geldim. Alişveriş planları yaptım, bir sürü kitap aldım ve sonra bir gün yine tek başıma sinemaya giderken üzerine onlarca poşetten elbise yapmiş yalın ayak yürüyen bir adam tam ben bankamatikten para çekmiş sinemaya doğru giderken önümde duru verdi. İlerlemek için adım attım korktum çantama sıkıca sarıldım. Direk aklıma bundan bir kaç ay önce çalınan bilgisayarım geldi kendimi korumak bir an önce koşup gitmek istedim adam önümden çekilmedi bende geriye doğru yürümeye başladım kafamı çevirdiğimde hala bakıyordu. Sinemaya giderken düşündüm neden bütün bu insanlar bana bakıyor diye. Niye bakıyorlar diye bağırmak istedim. Sinemaya gitmek istiyorum huzurlu bir gece geçirip uyumak istiyorum. Bu insanların bakması için ne yapıyorum diye düşündüm. Sonra tabiki de bu da geçip gitti. Herşeyin bir süreliğine beni rahatsız ediyor olması o kadar rahatlatıcı ki eninde sonunda ne yapıyorsam onu yapmaya devam edecek olduğumu bilmek o insanlara karşı suçlu hissetmek zorunda kalmamayı seçmek, sadece bir cümleye bakıyor diye düsündüm. Bir kaç mail attım en yakın arkadaşlarıma. Yaşadıklarımı, hissettiklerimi anlattım. Onlar da, ben de aynı fikirdeydik. Ne yapabilirdik ki neyapabilirdik yani? Bütün sorumlusu biz değildik bütün olanlarin. Dünya böyle adaletsiz kötü bir yerdi iste ve ben kendimi hırpalamamalıydım ... Sonra dün gece bir arkadaşımla yemeğe çıktık. Ben tabağımdakileri bitiremediğimde bana gülüp Afrika’daki çocuklar aç bitir o etleri dedi. Sonra Türkiye´de de yemeğini bitirmediğinde direk Afrika’daki çocuklar aç derler mi, bu acaba evrensel bir şey mi? diye sordu. Ben de çok gecikmeden yine karşımdaki insandan da kendimden de iğrenerek dünyadaki bütün orta sınıfa mensup insanların Afrika’daki açlığı hatırladıkları tek anın yine yemek yerken olduğunu ona hatırlattım. Sustuk ve yemek yemeye devam ettik ...
Ve Bugün
Iki gündür El Pais Haiti´de ki kolera salgınını baş sayfadan haber yapıyor. Herkes gibi ben de okuyorum. Birleşmiş Milletler yardım kuvvetlerinin kolerayı ülkeye getirdiği düsünülüyor. Halkla, Birleşmiş Milletler kuvvetleri arasında çatışmalar çıkıyor bir sürü insan yaralanıyor ölüyor bir yandan da insanlar sanki çok amansız bir hastalıkmış gibi sokaklarda koleradan acı çekerek yaşamlarını yitiriyorlar. 21. yüzyilda insanlar koleradan öylece ölüveriyorlar. İkinci sayfada sınır tanımayan doktorlar örgütü baskanı bir yazı yazmış onu koymuşlar. Acilen yardıma ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Daha çok doktor, daha çok para, daha çok insanın Haitililere yardım etmesi gerektiğini söylüyor. Bugün sabah kendi saçma sapan mutsuzluklarıma dalmış bir şekilde bir kioskodan gazete aldım. Avenida las heras ta arabalar vızır vızır geçerken ışıkların yanmasını beklerken yukarıda koyduğum fotoyu gördüm. Arabalar geçti. Işık yandı. Arabalar bir daha geçti bir daha ışık yandı. Bu sefer ne ufak bir çocuk dil çıkardı ne de poşetten kendine kıfayet yapmış bir adam önümde durup bana baktı. Ben sadece yukarıdaki fotoğrafa dakikalarca bakakaldım. İçimdeki canavara gelecek olursak...
YORUM YAZIN