Metris'te İnsanlık Yakıldı
![]() |
- EREN KESKİN - |
Canip Taner olayı da bunlardan biri...
İsyan ediyorum!
İsyanımın nedenini sizlerle paylaşmak istiyor ve dayanışmanızı bekliyorum.
Canip Taner, bir Kürt yurtseveriydi...
Adli bir suç nedeniyle hükümlü olarak Metris Cezaevinde kalıyordu.
Taner, her ne kadar adli bir suç nedeniyle cezaevinde kalıyorsa da, politik bir insandı ve Kürt kimliğini Metris cezaevinde kendisine karşı geliştirilen tüm baskılara rağmen cesurca savunmaya devam ediyordu.
20 Mart 2010 tarihinde Canip Taner, Metris Cezaevi'nde tutulduğu tecrit odasında yaşamını yitirdi.
Hem de yanarak!
Cezaevlerini düşündüğümüzde, oraya hiçbir yanıcı maddenin sokulmasına izin verilmediğini bilenler olarak aklımıza ilk gelen, Canip Taner’in yakılarak öldürüldüğü oluyor elbette.
Canip Taner’in ölüm dosyası hâlâ Bakırköy Savcılığı’nın raflarında bekliyor.
Çünkü, böylesine önemli bir olayda ve aradan 8 ay geçmiş olmasına rağmen Adli Tıp’tan otopsi raporu bir türlü gelmiyor.
Adli Tıp’ın şaibeli yapısını düşündüğümüzde durum daha da dikkat çekici hale geliyor.
Canip Taner’in ölümü olayını daha da şüpheli hale getiren, Tekirdağ F Tipi Cezaevinde kalmakta olan ve PKK davasından tutuklu olan Sadık Balbal’ın tarafıma gönderdiği mektup oldu.
Sadık Balbal, şunları anlatıyor mektubunda;
“Ben Tekirdağ F Tipi Cezaevinde PKK davasından tutukluyum. 24 Ağustos 2009 tarihi itibariyle bir ay Metris Cezaevi'nin tecrit kısmında katledilen Canip Taner ile yakın hücrelerde kaldım.
Öncellikle şunu belirtmek istiyorum. Canip Taner’in herhangi bir psikolojik sorunu veya intihar edecek bir durumu yoktu. Bunun, bir yalandan ibaret olduğu aşikârdır. Yine belirtmek isterim o süre zarfında dava arkadaşlarım olan Mirza Aydın, adli davadan Kerim Taştan ve daha onlarca arkadaş da şahit gösterilebilir.
Canip Taner kendi halinde sürekli ırkçı faşistlerin ve gardiyanların işkence ve darplarına maruz kaldığından dolayı yaklaşık 4 aydır cezaevinin tecridine alınmıştı. Başka koğuşlarda kendi Kürt arkadaşları olmasına rağmen, cezaevi memurlarının bilinçli, kasti tutumlarından dolayı ırkçı, faşist koğuşlara veriliyordu. Buna benzer onlarca olayı, gardiyan ve faşist adlililerin saldırılarını bizzat anlatıyordu. Son zamanlarda ise, sık sık ölüm tehditleri alıyordu. Gardiyanların adlileri kışkırtmaları sonucu günde 3 saat olan havalandırmaya çıkmıyordu. Bizim desteklerimiz sonrası havalandırmaya 4 ay sonra çıkarabildik. Zaten dudaklarında patlak ve çeşitli zamanlarda yapılmış darp izleri vardı.
Havalandırmada hücreler iki katlı olduğu için biz siyasiler alt katta kalıyorduk, adli hükümlüler üst katta kalıyordu ve üst kat sabahtan öğlene kadar havalandırmaya çıkıyordu. Biz ise, öğlenden sonra çıkıyorduk. Ben, gardiyanların gözü önünde ve kışkırtmaları sonucu Canip Taner’in adliler tarafından darp edildiğini bizzat gördüm. Pek müdahale şansımız olmadığı için durum gardiyanların insafına kalıyordu. Zaten gardiyanların inanılmaz bir antipatisi vardı kendisine karşı.
Çıkmasına çok az bir zaman kalmıştı. O yüzden tüm olanları sineye çekiyordu. Kimliğinden, Kürtlüğünden taviz vermediği için neredeyse tüm cezaevinde tanınıyordu. Zaten hücrelerde yakıcı hiçbir şey yok. Bunun kesinlikle katletme olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Psikolojisi ise çok sağlamdı.
Olgundu ve yaş itibariyle sürekli bizlere güç vermeye çalışıyordu...”
Evet, inanılmaz ama gerçek!
Şaibeli Metris Cezaevi'nde bir insan yakılarak öldü.
Ve “bağımsız yargı” 8 aydır bu olayı aydınlatmıyor. Aslında aydınlatmak istemiyor.
Ve ben artık isyan ediyorum!
Duyuyor musunuz?
Metris’te insanlık yakıldı!
Filistin’e insani Yardım adı altında, yardım götürürken, İsrail devlet güçlerinin saldırısı sonucu yaşamını yitirten insanların otopsi sonuçları çok çabuk açıklanabilirken, Canip Taner’in otopsi sonucunu 8 aydır açıklamayan Adli Tıp’a isyan ediyorum.
Ve bir kez daha diyorum ki, Metris’te yakılan sadece Canip Taner, onun ve çocuğunun geleceği ve umutları değildir. Metris'te yakılan insanlıktır!
*bu yazı ilk olarak 8 Kasım 2010 tarihinde sesonline.net adresinde yayımlanmıştır
YORUM YAZIN