Mehmet Nezir Çirik: O Gün Ölebilirdim
Tarih 10 Ağustos 2007. Taksim Polis Merkezi'nde dövüldükten sonra Dolapdere'de yola atılan Mehmet Nezir Çirik, aldığı darbeler nedeniyle dalağını kaybetti. Sadece 10 gün sonra aynı karakolda başka bir kişi bu kadar "şanslı" değildi. Festus Okey, polis tarafından silahla vurularak öldürüldü. Dün Festus'un, bugün de Mehmet Nezir Çirik'in davaları görüldü.
Mehmet Nezir Çirik'in Taksim Polis Karakolu'nda dövülmesinden 10 gün sonra, şikayeti üzerine Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne yüzleştirilme için gitti. Kendisine fotoğraflar gösterildi. Ama karakolda o gün panik havası vardı. Çirik, polislerin telaşını ertesi gün anlayacaktı. Nijeryalı Festus Okey, polis tarafından silahla vurularak hayatını kaybetmişti.
Mardin doğumlu Mehmet Nezir Çirik, 10 Ağustos 2007 tarihinde, arkadaşı Arif Kılınç ile yolda yürüdükleri sırada sivil giyimli kişilerin kimlik sormasının ardından gözaltına alınmıştı. Üzerlerinden çakı çıkması onları şüpheli durumuna düşürdü. Çirik, "Çakıyı hatırası olduğu için" taşıdığını belirtti ancak dinletemedi. Ekspertiz raporu da daha sonra, çakının zararsız, taşınabilir cinsten olduğuna kanaat getirecekti. Ancak, çakı ile başlayıp gözaltında dayağa kadar uzanan ve sonunda Çirik'i dalağından eden olay aradan geçen 3 yılın ardından bugün mahkeme salonuna taşınabildi.
İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuksuz yargılanan 12 sanık polisten 7'si katıldı. Mağdur Mehmet Nezir Çirik, avukatı Eren Keskin ile birlikte hazır bulundu.
Çirik, o güne dair şikayetini "O gün ölebilirdim" diye özetledi ve talebini yineledi: "Gereğinin yapılmasını istiyorum."
Sanık polisler ise "Karakolda böylesi bir olayın yaşanmadığını" ileri sürdü. Hatta bazısı Mehmet Nezir Çirik'i ilk kez gördüğünü iddia etti.
Ancak dalağı patlayan Mehmet Nezir Çirik'in anlatımları, polisleri yalanladı:
"Birlikte gözaltına alındığım arkadaşım Arif Kılınç'ın sinirsel bir rahatsızlığı olduğunu, bununla ilgili bir de raporu bulunduğunu belirttik. Arkadaşım kendisini sigara içerek rahatlatıyor. Bu durumu ilk andan itibaren kendilerine söyledik. İlk aşamada arkadaşıma koridorda sigara içirdiler. Sonra gelen bir amir 'Burada sigara içmek yasak söndür' dedi. Ben de uygun bir dille arkadaşımı ikna ettim. Sigarasını söndürdü. Sonra bizi nezarete koyacaklardı. Kemerimizi, ayakkabı bağcıklarını, paraları herşeyi aldılar. Arkadaşım sigarasını vermek istemedi. Ben de hiç olmazsa birer dal sigara verin dedim dinlemediler. Arkadaşım bağırdı, sigara istedi. Sonra vurmaya başladılar. Ben de ayırmak istedim ama benim de enseme copla vurmaya başladılar, yüzümü döndüğümde de hayalarıma vurdular. Kendimi korumaya çalıştığımda sol koltuk altı boşta kaldı. Coplarla ve tekmelerle en çok oraya vurdular. Aynı yerde kamera vardı ama açısı bizi görmüyordu. Bir ara kurtuldum kameranın gördüğü açıya geçtim, 'Şimdi de vurun' dedim. Hiçbiri yeltenmedi içlerinden biri şimdi burada oturan Mehmet Asil Zeybek, o esnada geldi ve yüzümüze biber gazı sıktı. Can havliyle bağırdık. Bütün karakol duydu. 15-20 dakika sonra da bu kez nezaretten çıkarmak istediler. Yine dövecekler diye çıkmak istemedik. Yine burada bulunan polislerden Hakan Ulukaya 'Gelin dövmeyeceğiz' diye ikna etti. Sonra bizi amirlerinin odasına götürdüler. Yine mahkemede bulunan ve o tarihte komiser yardımcısı olduğunu söyleyen Ergün Işıldar, kendi istekleri doğrultusunda yazdıkları bir ifade tutanağını imzalamamızı istedi. 'İmzalayın buradan gidin' dedi. Kabul etmedik. 'Madem çıkarıyorsunuz gelirken yaptığınız gibi çıkarırken de doktora götürün' dedik. Gözaltından serbest bırakılırken de doktora muayene yaptırıldığını biliyorduk. Israrla doktora gitmek istedik. Ergün Işıldar, 'Bunların jetonu düştü dışarı atın' dedi. Zorla dışarı attılar. Ağrımdan kıvranıyordum. Arkadaşım Arif, yolun ortasına oturdu. Eşi ve kaynı da gelmişti. Karakolun önünde bekliyorlardı. Arif, hastaneye götürülmeden gitmeyeceğini söyledi. Ben o sırada kenarda kıvranıyordum. Bu defa da dışarıdan gelen başka bir ekip Arif'e vurmaya başladı. Başka bir ekip de 'Gelin hastaneye götürüyoruz' dedi. Arif, eşi, kaynı ve beni arabaya aldılar. Sonra da Dolapdere'de bulunan Bilgi Üniversitesi'nin orada bıraktılar. Başka bir arkadaşımı aradım geldi bizi aldı. Arif'lerin evi Bağcılar'daydı. Onları bıraktık, yolda araba sarsınca ağrılarım arttı. Ağrılarımın hayalarıma aldığım darbelerden olmadığını içeride kanamalar olabileceğini anladım. Dönüşte hemen bir hastaneye götürün dedim. Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesine geldik. Olayı anlattık. Doktor, 'Can güvenliğim yok' diyerek tedavi etmedi. Biraz sonra bir polis ekibi geldi. Karakoldaki ekiptendi. Bizi hastaneden çıkardılar. Polislere muayene olmak istediğimizi söylememize rağmen 'Birşeyiniz yok' diyerek çıkardılar. Ağrılarım daha da arttı. Oradan Aksaray'da bulunan Vatan Hastanesi'ne gittik. Durumumun ciddi olduğunu anlayınca, ambulansla Çapa Tıp Fakültesine gönderdiler. Çapa'da dalağımın patlamış olduğunu anladım. O gün ölebilirdim."
Mahkeme heyeti, diğer 5 polis ile olayın diğer mağduru Arif Kılınç'ın mahkemede dinlenmesi için duruşmayı 10 Mart 2011 tarihine erteledi.
haber: Fatma Kelleci/ETHA
Mehmet Nezir Çirik'in Taksim Polis Karakolu'nda dövülmesinden 10 gün sonra, şikayeti üzerine Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne yüzleştirilme için gitti. Kendisine fotoğraflar gösterildi. Ama karakolda o gün panik havası vardı. Çirik, polislerin telaşını ertesi gün anlayacaktı. Nijeryalı Festus Okey, polis tarafından silahla vurularak hayatını kaybetmişti.
Mardin doğumlu Mehmet Nezir Çirik, 10 Ağustos 2007 tarihinde, arkadaşı Arif Kılınç ile yolda yürüdükleri sırada sivil giyimli kişilerin kimlik sormasının ardından gözaltına alınmıştı. Üzerlerinden çakı çıkması onları şüpheli durumuna düşürdü. Çirik, "Çakıyı hatırası olduğu için" taşıdığını belirtti ancak dinletemedi. Ekspertiz raporu da daha sonra, çakının zararsız, taşınabilir cinsten olduğuna kanaat getirecekti. Ancak, çakı ile başlayıp gözaltında dayağa kadar uzanan ve sonunda Çirik'i dalağından eden olay aradan geçen 3 yılın ardından bugün mahkeme salonuna taşınabildi.
İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuksuz yargılanan 12 sanık polisten 7'si katıldı. Mağdur Mehmet Nezir Çirik, avukatı Eren Keskin ile birlikte hazır bulundu.
Çirik, o güne dair şikayetini "O gün ölebilirdim" diye özetledi ve talebini yineledi: "Gereğinin yapılmasını istiyorum."
Sanık polisler ise "Karakolda böylesi bir olayın yaşanmadığını" ileri sürdü. Hatta bazısı Mehmet Nezir Çirik'i ilk kez gördüğünü iddia etti.
Ancak dalağı patlayan Mehmet Nezir Çirik'in anlatımları, polisleri yalanladı:
"Birlikte gözaltına alındığım arkadaşım Arif Kılınç'ın sinirsel bir rahatsızlığı olduğunu, bununla ilgili bir de raporu bulunduğunu belirttik. Arkadaşım kendisini sigara içerek rahatlatıyor. Bu durumu ilk andan itibaren kendilerine söyledik. İlk aşamada arkadaşıma koridorda sigara içirdiler. Sonra gelen bir amir 'Burada sigara içmek yasak söndür' dedi. Ben de uygun bir dille arkadaşımı ikna ettim. Sigarasını söndürdü. Sonra bizi nezarete koyacaklardı. Kemerimizi, ayakkabı bağcıklarını, paraları herşeyi aldılar. Arkadaşım sigarasını vermek istemedi. Ben de hiç olmazsa birer dal sigara verin dedim dinlemediler. Arkadaşım bağırdı, sigara istedi. Sonra vurmaya başladılar. Ben de ayırmak istedim ama benim de enseme copla vurmaya başladılar, yüzümü döndüğümde de hayalarıma vurdular. Kendimi korumaya çalıştığımda sol koltuk altı boşta kaldı. Coplarla ve tekmelerle en çok oraya vurdular. Aynı yerde kamera vardı ama açısı bizi görmüyordu. Bir ara kurtuldum kameranın gördüğü açıya geçtim, 'Şimdi de vurun' dedim. Hiçbiri yeltenmedi içlerinden biri şimdi burada oturan Mehmet Asil Zeybek, o esnada geldi ve yüzümüze biber gazı sıktı. Can havliyle bağırdık. Bütün karakol duydu. 15-20 dakika sonra da bu kez nezaretten çıkarmak istediler. Yine dövecekler diye çıkmak istemedik. Yine burada bulunan polislerden Hakan Ulukaya 'Gelin dövmeyeceğiz' diye ikna etti. Sonra bizi amirlerinin odasına götürdüler. Yine mahkemede bulunan ve o tarihte komiser yardımcısı olduğunu söyleyen Ergün Işıldar, kendi istekleri doğrultusunda yazdıkları bir ifade tutanağını imzalamamızı istedi. 'İmzalayın buradan gidin' dedi. Kabul etmedik. 'Madem çıkarıyorsunuz gelirken yaptığınız gibi çıkarırken de doktora götürün' dedik. Gözaltından serbest bırakılırken de doktora muayene yaptırıldığını biliyorduk. Israrla doktora gitmek istedik. Ergün Işıldar, 'Bunların jetonu düştü dışarı atın' dedi. Zorla dışarı attılar. Ağrımdan kıvranıyordum. Arkadaşım Arif, yolun ortasına oturdu. Eşi ve kaynı da gelmişti. Karakolun önünde bekliyorlardı. Arif, hastaneye götürülmeden gitmeyeceğini söyledi. Ben o sırada kenarda kıvranıyordum. Bu defa da dışarıdan gelen başka bir ekip Arif'e vurmaya başladı. Başka bir ekip de 'Gelin hastaneye götürüyoruz' dedi. Arif, eşi, kaynı ve beni arabaya aldılar. Sonra da Dolapdere'de bulunan Bilgi Üniversitesi'nin orada bıraktılar. Başka bir arkadaşımı aradım geldi bizi aldı. Arif'lerin evi Bağcılar'daydı. Onları bıraktık, yolda araba sarsınca ağrılarım arttı. Ağrılarımın hayalarıma aldığım darbelerden olmadığını içeride kanamalar olabileceğini anladım. Dönüşte hemen bir hastaneye götürün dedim. Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesine geldik. Olayı anlattık. Doktor, 'Can güvenliğim yok' diyerek tedavi etmedi. Biraz sonra bir polis ekibi geldi. Karakoldaki ekiptendi. Bizi hastaneden çıkardılar. Polislere muayene olmak istediğimizi söylememize rağmen 'Birşeyiniz yok' diyerek çıkardılar. Ağrılarım daha da arttı. Oradan Aksaray'da bulunan Vatan Hastanesi'ne gittik. Durumumun ciddi olduğunu anlayınca, ambulansla Çapa Tıp Fakültesine gönderdiler. Çapa'da dalağımın patlamış olduğunu anladım. O gün ölebilirdim."
Mahkeme heyeti, diğer 5 polis ile olayın diğer mağduru Arif Kılınç'ın mahkemede dinlenmesi için duruşmayı 10 Mart 2011 tarihine erteledi.
haber: Fatma Kelleci/ETHA
YORUM YAZIN