Dostluk Nereye Kadar?
![]() |
- METE ÇUBUKÇU - |
Hizbullah, 2006’da aynı sınırda bulunan Bint Cebel köyündeki direnişiyle İsrail ordusuna kök söktürmüş, İsrail askerleri köyü günlerce geçememişti. Bu olay İsrail’de hâlâ travmadır. Yenilmez armada 1948’den bu yana ilk kez durdurulmuştu. Geçtiğimiz günlerde işte tam o noktada İran Devlet Başkanı Ahmedinejad boy gösterdi. Taş atmadı ama Bint Cebel’i ziyaret ederek İsrail’e travmasını bir kez daha hatırlattı; yeteri kadar da provokatifti. Ahmedinejad, Hizbullah tarafından sanki Lübnan devlet başkanıymış gibi karşılandı. Hizbullah’ın arkasındaki asıl gücün İran olduğu düşünüldüğünde bu işte şaşılacak bir şey yok.
Uranyum anlaşması
Zaten bugün yaşanan gerilimin, İran-İsrail kapışmasının, İran’ın nükleer silah ürettiği iddiasının arkasında 2006’daki vekalet savaşı yatar. 2006’da İsrail’in Hizbullah’la değil, İran’la savaştığı bilinir. O savaşta İsrail istediğini elde edip Hizbullah’ı çökertseydi, bugün İran’ın nükleer tehdidini muhtemelen çok farklı konuşuyor olurduk.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVa9hsdLr10nWkW4Rn1NigP98CFfHb1cwHH4cCYgGHdLJEFW98Vtovje5hXW2-9xmM4YcggDRwpuwPwzKLfFOVr0cyeTx4Op1HoOW5Fb12oqozKaqLwA7cqu1HAqY8AKi8se1uaEWDdLA/s320/%255B6338812794281301%255Dgul-ahmedinejad.jpg)
Mayıs ayında Türkiye ve Brezilya aracılığıyla Tahran, 1200 kiloluk zenginleştirilmiş uranyum verip karşılığında santrallerini çalıştırmak için yakıt çubuğu almayı kabul etmişti. Öneri ABD ve AB tarafından reddedildi. Obama yönetimi, İran’ın zenginleştirdiği uranyumun 2400 kiloya yani iki misline çıktığını iddia ediyordu. Takas gerçekleşmedi. BM’deki yaptırımlara Türkiye ve Brezilya “hayır” oyu kullandı. BM, ardından AB ve ABD, İran’a yaptırım kararı aldı. Yaptırımlar İran üzerinde etkili olmuş olmalı ki, İran Kasım ortalarında AB ile takas konusunu yeniden ele almaya karar verdi. Washington ise basına 1800-2000 kiloluk zenginleştirilmiş uranyum üzerinden pazarlık yapabilecekleri haberini sızdırdı. Haber sızdırmaların amacı, İran’ın tepkisini ölçmekti. İran yeniden masaya dönme niyetinde, Türkiye de takas anlaşmasında yerini almaya hazır. Ama masada 2000 kiloluk takasın İran tarafından kabul edilip edilmeyeceği belli değil. ABD, ambargolar etkili olsa bile geçen süre içinde İran’ın daha fazla oranda uranyumu zenginleştirme kapasitesi olduğunu biliyor. Burada iş Türkiye’ye düşüyor. Türkiye iddia ettiği gibi İran’ı söylenen miktar üzerinden ikna edebilecek mi?
Kırmızı kitap
İşte İran’ın Türkiye ile oynayıp oynamadığı, söylenen miktarda uranyumu depolanmak üzere Türkiye’ye teslim edip etmeyeceği o zaman ortaya çıkacak. Bu durum Türkiye ile İran arasındaki ilişkinin boyutunu da ortaya koyacak. Çünkü Türkiye’nin İran üzerinden birçok taahhüt altına girdiği biliniyor. Örneğin NATO kalkanı projesi. Türkiye bu projenin İran’ı hedeflememesi gerektiğinde ısrarlı. İran’ı kendisine rakip ya da tehlike olarak görmüyor. Kırmızı Kitap’tan bile İran tehdidi konusu çıkarıldı. Yani İran konusunda Türkiye’nin ne kadar yükü yüklendiğini zaman gösterecek. Takas anlaşması yeniden görüşülürken taşın altına elini sokması gereken, bu kez İran olmalı. Nasıl füze kalkanı konusu Türkiye’nin batı ile ilişkileri açısından bir turnusol kağıdı işlevi görecekse, takas anlaşması da İran için bu işleve sahip. İran’ın Türkiye ile olan ilişkisinin dostluk mu rekabet mi içerdiği ortaya çıkacak.
Dostluk bir yere kadar mı?
Türkiye ile İran arasında gelişen ilişkinin yanı sıra paralel bir rekabetin sürdüğü diğer bir alan Irak. Sekiz aydır hükümetin kurulamamasında İran’ın oynadığı rol biliniyor. ABD ile Irak’ta bilek güreşi yapan Tahran, bir adım öne geçti. Şii Başbakan Maliki ile eskiden arası bozuk olmasına rağmen, ABD Maliki’yi istemediği için onun üzerine oynamaya karar verdi. Tahran’da sürgünde olan Mukteda Es Sadr’ı ikna etmek için Hizbullah’ı araya soktu. Suriye’ye de giderek Beşar Esad’ı Maliki konusunda yatıştırdı.
ABD’nin bu noktada Türkiye’den başka dayanağı yok. Türkiye ise arasının limoni olduğu Amerika’ya Ortadoğu’da İran’ı dengeleyebilecek tek ülkenin kendisi olduğunu anlatmaya çalışıyor. Amerika da nükleer meselede olduğu gibi Türkiye’nin İran’la kimi zaman işbirliği, kimi zaman da Irak’ta hükümet kurma çalışmalarında olduğu gibi altan altta rekabet ettiğini görüyor. Üstelik Türkiye ile İran’ın rekabet alanları sadece Irak değil. Türkiye Hizbullah, Hamas ile ilişkiye geçerek İran’ın tek belirleyici olmasını engellemeye çalıştığını iddia ediyor. Şam’ı, Tahran’ın yörüngesinden çıkarmaya çalışıyor. Aslında tüm bunlar mantıksız değil. Ama bu karmaşık denklem ABD’yi ikna etmeye yetmiyor; belki ikna olması da gerekmiyor. Ancak, Ankara ve Tahran kol kola yola devam ederken gizliden gizliye birbirini kolluyor ve ayağını kaydırmaya çalışıyor. Türkiye, Irak’ta Sünnileri denkleme sokmak ve Allavi’yi hükümete taşımak konusunda ısrarlı. Maliki ile Allavi’yi bir arada -tabii ki Kürtleri de unutmadan- tutarak İran’la orta yolu bulmaya çalışıyor. Türkiye-İran yakınlaşmasına rağmen son kertede ABD’ye bakış konusunda iki ülke arasında derin farklılıklar var: Birisi stratejik, diğeri taktik adımlar atıyor. Ama asıl önemli olan her iki ülkenin de birbirlerine rağmen bölgede lider olarak öne çıkma isteği. Bu, tarihte de böyleydi. İran’ın bölgedeki “ilerleyişini” mantıksız karşı çıkışlar, “sonuçsuz ambargolarla” kışkırtarak değil anlayarak aşmak gerek. Tabii ki Türkiye’nin nükleer pazarlıklarda İran’ın yanında olmasını desteklerken, seçim sonuçları belli olmadan Ahmedinejad’ı tebrik etmesi, İran’daki insan hakları ihlallerine göz yummasına sessiz kaldığını hep hatırlatmak şartıyla. Türkiye İran ilişkilerinde reel politiğin mi, duygusal yaklaşımların mı, aklın mı yoksa ideolojik yakınlığın mı ağır basacağını yakında göreceğiz.
*Ntv haber müdürü Mete Çubukçu'nun bu yazısı ilk olarak Radikal gazetesinin İki ekinde yayımlanmıştır.
YORUM YAZIN