Header Ads

Bir AB Hikâyesi: Doğu Avrupalı Evsizler

- HAMZA AKTAN -
Londra’nın en çok turist çeken sembollerinden London Eye’ın hemen yanındaki Jubilee Garden’da sıcak havanın keyfini çıkaran beş “homeless” (evsiz); biri uyukluyor, diğerleri sohbet halinde. Bir tür doğu Avrupa karması gibiler; ikisi Polonyalı, diğer üçü Litvanya, Slovakya ve Macaristan’dan. Her biri en az beş yıldır Londra’da yaşıyor. Ancak aralarında Rusça konuşuyorlar, Polonyalı 49 yaşındaki Piotr Kaczmarek dışında İngilizce bilen yok. Geldiklerinden bu yana ailelerini geride bırakmak pahasına ülkelerine geri dönmemişler. İleride dönmeyi planlasalar da bunun nasıl olacağına dair bir fikirleri yok. Ama en azından bu halleriyle dönmek istemediklerine eminler.

Arkadaş canlısı bu beş AB vatandaşının tek ortak noktaları şimdiki halleri değil. Komünist rejimle geçmiş gençlikleri gibi, muhtemelen batı Avrupa ülkelerinde geçecek gelecekleri de aynı olacak.

Onlar tarihin belki de en ilginç ve en başarılı projelerinden biri olan Avrupa Birliği’nin görülmeyen ve Türkiye’den bakıldığında anlam verilemeyecek bir başarısızlığını temsil ediyorlar. Kısa hayatlarında, Komünist rejimlerin çöküşü ve Avrupa Birliği’ne giriş gibi iki tarihi değişime tanıklık etmiş bu insanlar, şu anda gelişmiş batı Avrupa ülkelerinde evsiz, işsiz ve güvencesiz bir şekilde yaşıyorlar.

Bu farklı ülkelerden beş kişiyi yıllar sonra Londra’da evsiz, işsiz ve güvencesiz bir halde buluşturacak gelişmeler, Avrupa Birliği’nin tarihinin en büyük genişlemesini gerçekleştirdiği 1 Mayıs 2004’te başladı. 10 doğu Avrupa ülkesi; Letonya, Estonya, Polonya, Litvanya, Malta, Slovakya, Macaristan, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya, aynı gün birliğe kabul edilmişlerdi. Bu tarihten kısa bir süre sonra bu 10’luya başka eski komünist rejim ülkeleri Bulgaristan ve Romanya katılacaktı.

GENİŞLEMEDEN ALTI YIL SONRA
Üye sayısını 27’ye çıkaran bu genişlemeden sonra Avrupa Birliği’nin eski ve gelişmiş üyeleri, serbest dolaşım hakkı da tanıdığı bu yeni üye ülkelerden tarihlerinde hiç görmedikleri bir göçle karşı karşıya kaldı. Milyonlarca doğu Avrupalı, daha iyi bir hayat umuduyla zengin batılı komşularının yolunu tuttu. Yalnızca Polonya’dan iki milyonun üzerinde insan başta Britanya olmak üzere Fransa, Hollanda ve Almanya gibi ülkelere göç etti. Bu göç hareketi, genişlemeden altı yıl sonra, şu anda özellikle küresel ekonomik krizin de etkisiyle hemen tüm batı Avrupa ülkelerinde yaşanan göçmen karşıtı milliyetçi hareketleri tetikleyen en temel unsurlardan biri oldu.

2004’deki büyük genişleme, göç eden çoğu doğu Avrupalı için pek de mutlu sonla bitmedi. Onbinlerce yeni üye ülke vatandaşı, dilini bilmediği, pazarındaki iş ihtiyacına karşılık gelen bir mesleği olmadığı için önce işsiz kaldı, sonra evsiz ve güvencesiz. Polonya ve İngiltere merkezli bir yardım kuruluşu olan Barka, AB üyesi ülkelerdeki evsiz sayısını en az 250 bin olarak tahmin ediyor. Bu rakamın 150 binden fazlasını Polonyalı evsizler, 50 binini diğer doğu Avrupa ülkelerinden gelenler oluşturuyor.

Londra’daki 4 bin evsizden bin 500’den fazlası da doğu Avrupalı. Bu rakamı geçtiğimiz günlerde açıklayan Londra merkezli Birleşmiş Evsizler ve İletişim Ağı (CHAIN), bu insanların da, büyük genişlemeden sonra 1 Milyon 500 binin üzerinde göç alan Britanya’da karşılaştıkları ekonomik ve sosyal yetersizliklerin bir sonucu olarak sokaklara düştüğünü tespit ediyor.

Eski bir berber olan Polonyalı Piotr Kaczmarek, ülkesi AB’ye girdikten bir yıl sonra yüzbinlerce diğer Polonyalı gibi İngiltere’nin yolunu tutmuş. İki yıl boyunca Londra’daki göçmen Polonyalı toplumda marketlerde çok düşük ücretlere çalışmış. Çok az İngilizce bildiği için de başka herhangi bir yerde iş bulamamış. Kaczmarek, “geliş hayallerimle, burada gördüklerim hiç uyuşmadı. Şimdi ne yapacağımı bilemiyorum” diyor. İki çocuğu ve eşini görmeyeli dört yıl olmuş. Ailesinin bu durumda olduğunu bilmesini istemiyor; “Ama ben yine de bir yolunu bulup döneceğim. Yoksa baksana halimize, burada yaşıyor muyuz ki.”

BU HALDE DÖNMEK İSTEMİYORLAR
Tüm doğu Avrupa ülkeleriyle çalışan uluslararası yardım kuruluşu Barka’nın yönetim kurulu başkanı Ewa Sadowska, “bu insanlar ailelerine bu halleriyle, kirli elbiseleri ve beş parasızlıklarıyla dönemezler” diyor. Bu nedenle çoğu doğu Avrupa ülkesi, “homeless” durumuna düşen vatandaşlarını geri getirmek için küçük de olsa çalışmalar başlatmış durumda. Yalnızca Barka, bir yıl içinde bin kişiyi sokaklardan alarak önce rehabilitasyon programlarından geçirmiş, daha sonra da memleketlerindeki aileleriyle buluşturmuş.

Ewa Sadowska, 2004’teki üyelikten hemen sonra başlayan büyük göçün ardından göç edenlerin yüzde 20’ye yakınının gittikleri ülkelerde hayatlarını idame edebilecekleri imkanlardan yoksun kaldıklarını belirtiyor. Bunun arkasındaki sosyal nedenleri de şöyle açıklıyor:

“Çok sayıda doğu Avrupalı, komünizmin de yıkılmasıyla sosyal ve ekonomik olarak çökmüş hayatlarını düzeltmek için batı Avrupa’ya gitti. Kendi ülkelerinde bulamadıkları iş imkanını yakalamak ve daha iyi bir hayat için geldiler. Fakat bu insanların çoğunun ne ekonomik bir kaynakları var ne de işlerine yarayacak bir meslekleri veya geldikleri ülkede işlerine yarayacak dil bilgileri. Örneğin İngiltere’dekilerin çoğu İngilizce bilmiyor. Londra’ya gelenlerin çoğu indikleri tren istasyonundan nereye gideceklerini dahi bilmeden geliyorlar. Bu nedenle de düzenli bir iş bulamıyorlar ve kısa bir zaman içinde de yasadışı ve neredeyse ücretsiz çalıştırmanın mağduru haline geliyorlar. Aynı zamanda çeteler de bu insanları kullanmaya çalışıyor. Çünkü hayatlarını sürdürmek için gelen her teklifi kabul etmek dışında bir seçenekleri olmuyor. Bunu da kaybettiklerinde, son durakları köprü altları, sokak köşeleri, tren istasyonları oluyor.”

Bu insanların hayatlarının olumlu yönde değişmesi için bir umut var; yeni üye ülkelere geçerli AB geçiş periyodunun 2011’de sona ermesi. Bu tarihten itibaren eski AB üyelerinin, 2004’de üye olmuş “A10” ülkelerinden gelen göçmenlerin statüsünü kendi vatandaşlarıyla eşitlemeleri öngörülüyor. Bu durumda da batı Avrupa hükümetlerinin bu insanların rehabilitasyonu için daha etkin çalışmalar yapmaları bekleniyor.

Gergin bir hat üzerine inşa edilmiş, kabul-red ikiliklerine indirgenmiş Türkiye-AB ilişkisinde yapısal, gerçekçi ve farklı katmanları içeren bir sürecin inşası için yeni üye ülkelerin deneyimlerinden öğrenilecek çok şey var. Bu ülkelerin birliğin zengin üyelerinin sokaklarında yaşamaya mecbur kalan vatandaşları da bunun önemli bir toplumsal örneği.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.