Header Ads

Mikrofonun Azizliği: 'Sırlar' Dökülürken

Referandum gecesi “yetmez, ama evet” cephesinin sözcülerinden Oral Çalışlar’ın CNN Türk’te “ağzından kaçırdığı” sözler sıradan bir gaf değil. O “gaf”a ve sahibine biraz daha yakından bakmakta fayda var.

“Oy kullanamamış bir adam ya, bırak, garibanın teki…” Ahmet Hakan Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklaması için Ankara’ya bağlanırken, Oral Çalışlar böyle dedi, duyulmayacağını zannederek. Mikrofonun azizliği sayesinde 13 Eylül gecesi CNN Türk’ü seyreden herkes tanık oldu bu pervasızlığa. Gelen tepkilerden olacak, stüdyoya dönüldüğünde Ahmet Hakan Oral Çalışlar’ın dediklerinin duyulduğunu söyleyerek sözü Çalışlar’a verdi, o da mecburen yarım ağızla özür diledi, “kamuya açık” ve “kamuya kapalı” konuşmaların farklı olduğunu belirterek.

İnsan merak ediyor, Çalışlar bu tepeden tavrını neye borçlu? Peki, “gariban”ı bir aşağılama sözcüğü olarak kullanmasını, onca solculuktan ve “merkez-çevre” şablonu mesnetli iktidar destekçiliğinden sonra, nasıl yorumlamalı?

Bu sorulara cevap olabilecek iki ipucu var. İkisi de, ödünsüz darbe karşıtı ve ödünsüz demokrat Çalışlar’ın tutarlılığına ışık tutuyor. Biri, referandum günü yazdığı yazıda söyledikleri:

“Yaşamımın toplam 7 yılını askeri darbe dönemlerinde cezaevlerinde, büyük oranda da askeri cezaevlerinde geçirdim… Bilmem anlatabiliyor muyum?” Anlatabiliyor tabii. Darbe dönemlerinin çilesini çekmiş biri olduğu için referandumda “yetmez, ama evet” diyor. Dahası, her solcunun öyle demesi gerekiyor.

Peki, 12 Eylül döneminde nasıl içeri alınmış? Aynı yazıda onu da anlatıyor:

“Günlük Aydınlık gazetesinin genel yayın yönetmeniydim. 12 Eylül askeri darbesinin ardından adımız arananlar listesinde çıkınca, kısa bir durum değerlendirmesi yaparak, mahkemeye gitmeye karar verdik.” (Radikal, 12 Eylül)

Hesap sormaya mı gitmişler, hayır, savcıya teslim olmaya.

Peki, 12 Eylül hakkında ne düşünüyorlarmış?

İkinci ipucu da bu sorunun cevabı. O cevabı, o dönemde Aydınlık (TİKP) hareketinin bir başka önemli ismi olan ve 1990’larda anarşizmi benimseyen Gün Zileli’nin koxuz.org’daki yazısından okuyalım: “Oral Çalışlar, 12 Eylül’den sonra iyice sağa kaymış TİKP yönetiminin daha da sağ kanadında yer aldı. O zamanki parti yönetiminin cuntayı ‘ara güç’ gören politikalarını destekledi. Bu politikayı 1982 yılında değiştirmeye kalkan, benim de içinde bulunduğum ‘dışarıdaki’ yönetimin bu girişimini önlemek için Doğu’yla (Perinçek) birlikte hapishaneden dışarıya uyarı mektupları yazdı.”

Dün dündür, bugün bugündür. Bugün, Radikal’de köşe yazmasının yanı sıra TRT 1’de program yapıyor. Sahi, TRT’de program yapmasını neye borçlu acaba? AKP’nin Kanal 24’ünde Ali Bayramoğlu’nun yönetimindeki “Ortak Akıl”ın daimi üyeliğinden TRT’ye terfi etmesi nasıl oldu? Gün Zileli’nin şu satırları, hem bu soruya hem de Çalışlar’ın CNN Türk’teki pervasızlığına dikkate değer bir açıklama getiriyor:

“Yaklaşık bir yıldır beni en çok şaşırtan, Oral’ın Fethullahçılığı savunurken, kırk yıldır çok iyi tanıdığım ihtiyatlılığına hiç de uymayan bir “cesaret” ve ihtiyatsızlık içinde görünmesidir. İşte örnekleri:

“Son dönemde ‘yükseltilen’ en önemli korku ise, ‘Fethullahçılar devleti ele geçiriyorlar’ korkusu… Bu korkuya kapılan kesimlerin duydukları yoğun endişelere ve konuyu konuşmaya ayırdıkları zamanın genişliğine rağmen sahip oldukları bilgilerin son derece yüzeysel, tutarsız ve tarafsızlıktan uzak olması da işin ayrı bir boyutu… ‘Gülen cemaatı’ eğitim kurumları örgütleyerek, yurt dışında okullar açarak, yatırımlar yaparak genişliyor. Etkin bir medya ağına da sahip.” (“’Fethullahçılık tehlikesi’ ve hukuk…”, Radikal, 29.8.2010)

“Fethullah Hoca, dikkatli bir insandır. Söylediği sözün nereye gideceğini, nasıl sonuçlar doğuracağını iyi bilir. Hoca’nın sözleri; Türkiye’deki İslami kesim içindeki farklı bir sesi, farklı bir yaklaşımı ortaya koyuyor. Fethullah Gülen, son dönemde tırmanan İsrail-Türkiye gerginliğini doğru görmüyor. Bunun bölgedeki gelişmelere zarar vereceğine inanıyor. Dediklerini hükümete ‘gerilimi daha fazla tırmandırma’ şeklinde yapılmış bir uyarı olarak da okumak elbette mümkün. Gülen’in bu hamlesini yalnızca Türkiye bağlamında düşünmek yüzeysel olur. Gülen hareketi küresel bir hareket. Dünyanın dört bir yanında okulları, işadamları bulunuyor. Buna bağlı olarak yaygın siyasi ilişkilerinden de söz edebiliriz. Gülen hareketi belli ki Türkiye-İsrail ilişkilerinin bu kadar sertleşmesini kendi küresel ilişkileri açısından da yararlı görmüyor.” (“İsrail-Türkiye denkleminde Fethullah Gülen”, Radikal, 8.6.2010)

En az Fethullah Gülen kadar dikkatli ve ihtiyatlı bir insan olan Oral Çalışlar’ın satırlarındaki bu “ihtiyatsızlık”, ideolojik yönelimlerin çok çok ötesinde, bugünkü “reel dünya”nın gerekliliklerinden kaynaklanıyor olabilir mi?”

ediör notu: bu yazı ik olarak http://birdirbir.org/ adresinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.